Etkili İnsan & Etkili
Yönetim
Amacınız başarılı olmak ve çevrenizi olumlu bir şekilde
etkilemekse, etkili bir insan olmak zorundasınız. Etki olmadan başarı gelmez.
Örneğin; Bir pazarlamacıysanız ve ürünlerinizden daha fazla satmak
istiyorsanız, müşterinizi etkilemek zorundasınız. Bir yöneticiyseniz, başarınız
çalışanlar üzerinde yapacağınız etkiyle ölçülecektir. Bir takımı
çalıştırıyorsanız, sadece oyuncularınızı etkileyerek şampiyon bir takım
oluşturabilirisiniz. Güçlü ve sağlıklı bir aile yetiştirmek istiyorsanız,
çocuklarınızı olumlu bir şekilde etkilemelisiniz. Hayattaki amaçlarınızın ne
olduğu veya neye ulaşmak istediğiniz önemli değildir. Etkili bir insan olmayı
öğrenirseniz, hedeflerinize daha çabuk ulaşabilir ve daha kalıcı etkiler
bırakabilirsiniz.
Etkiniz her insanda aynımıdır ? Neden ?
Tanımadığınız insanlarla karşılaştığınızda, ilk başta onlar üzerinde
neredeyse hiçbir etkiniz yoktur. Sizi onlara, güvendikleri biri tanıtmışsa ve
referans vermişse sizi iyice tanıyana kadar iyi bir insansınızdır. Fakat sizi
tanımaya başladıkları andan itibaren kendi hareketlerinizle bu etkiyi ya
güçlendirir ya da yıkarsınız. Yani bıraktığınız etki ya olumlu ya da
olumsuzdur. Başka insanlar üzerindeki etkinizi fark ettiyseniz, bu etkiyi nasıl
kullanacağınızı düşünmelisiniz.
İyi Bir İletişimci Olmak İçin Neler Yapılmalı?
İletişim; dinleme, tepki verme, coşku,
empati ve karşılıklı olarak düşünceleri anlamadan oluşan bir sanattır.
Eğer iletişimci (siz) ile iletişim
kuranlar (sizi dinleyenler) arasında bir yanlış anlama varsa, hata
iletişimcinindir. İnsan üzerinde olumlu bir etki bırakabilmek için iyi bir
iletişimci olmak zorundasınız.
İletişim tarzınızı gözden geçirin.
Anlaşılır biçimde iletişim kuramaz,
kendinizi ifade edemezseniz, insanlar sizin ne demek istediğinizi ya da
kafanızdan ne geçtiğini bilemezler.
Siz kendi niyetlerinizi bile
bilirsiniz; ancak insanların görebilecekleri tek şey sadece sizin
davranışlarınızdır. Ve bu davranışları kendi anlayışlarına göre
yorumlayacaklarını da kavramanız gerekir.
Örneğin; Kendinizi otoriter,
sözünü geçiren biri olarak görüyorsunuz. Başkaları ise sizi zorba, tahakküm
etmeyi seven biri olarak algılıyor.
NEDEN FARKLI DÜŞÜNÜR VE DAVRANIRIZ?
Toplanan bilgiler, her insanın
1- Kişiliğine
2- Algılama kapasitesine
3- Koşullanmalarına (Herkes
izlenimlerine, daha önceki deneyimlerine ve beklentilerine göre farklı ve
kendine özgü düşünceler üretir. Bu demektir ki, bilgilerin önyargılı biçimde
toplanıp değerlendirilmesi olasılığı yüksektir. Bu da iletişimi
etkileyecektir.)
4- Olaylara bakış tarzına
5- Duygusal konumuna (Duygularınız, bilgileri değerlendiriş tarzınızı ve buradan
düşünceler oluşturma biçiminizi önemli ölçüde belirler.)
6- Davranış tarzına (Başkalarının davranış tarzı, sizin davranış tarzınızı
belirleyecektir.)
7-
Cinsiyetine göre (Kadınlar,
durumun duygusal yönlerini çoğu daha çabuk yorumladıkları ve kavradıkları için,
genellikle erkeklerden daha iyi iletişimcidirler.) farklı değerlendirilirler.
Anlaşılmak müthiştir
İdeal yönetici bir iletişim ustasıdır. İletişim hataları yönetici
için yönetim hatalarıdır. Yönetici için söylenecek en kötü şey ; Personelinin
–“galiba
beni anlamadı.” sözüdür. İnsanları anlayamıyorsanız, onlarla birlikte
çalışamazsınız. Birlikte çalışmanın olmadığı yerde başarının varlığından söz
etmek mümkün değildir.
İnsanları anlama
becerisi;
insanın sahip olabileceği en büyük değerlerden biridir. Bu sadece iş alanında
değil, hayatın her alanında olumlu etki yapma potansiyeli içerir.
Ayrıca insanları anlamak onlarla
konuşma becerisini etkileyecektir. Pennsylvania Üniversitesi’nde doktor ve
Psikiyatri profesörü olan David BURNS şu gözlemde bulunmuş:
“ İkna edici bir konuşma yaparken
düşebileceğiniz en büyük hata, önceliği duygu ve düşüncelerinize vermenizdir.
İnsanların çoğunun isteği, sözlerinin dinlenmesi,
saygı görmeleri ve anlaşılmalarıdır. Ne zaman anlaşıldıklarını görürlerse,
o zaman sizin bakış açınızı anlamaya motive olurlar.”
“ETKİLENMİŞ” VE “İLGİLİ” OLUN. “ETKİLEYİCİ” VE “İLGİ ÇEKEN” DEĞİL.
İnsanları anlamayı öğrendiğinizde,
nasıl düşündüklerini, ne hissettiklerini, onların neyin etkilediğini, bir
duruma nasıl tepki verdiklerini anlar ve onları olumlu yönde motive ederek
etkileyebilirsiniz.
DAVRANIŞLARI ANLAMA BECERİSİ
Başka insanların davranışlarını
anlamak için;
1-
Size bir şey söylediklerinde
dikkatle dinleyin.
2-
Durumu onların açısından
görmeye çalışın.
3-
Onların değerleriyle ve
görüşleriyle ilgilenin.
Dikkatlice, hak vererek ve sabırlı
bir şekilde dinlemeye hazır değilseniz, bir
insanı asla gerçekten anlayamazsınız.
İLETİŞİMİ GELİŞTİRME YOLLARI
1-
Kendinizi tanıyın.
2-
Farklılığı kabul edin; Başka insanların farklı olduğunu bilmekle
kalmayın, bunun önlenemez, doğal bir gerçek olduğunu kabul edin. Ne
yapacaksanız bu gerçeği bilerek ve saygı duyarak yapın.
3-
Başkalarını iyi dinleyin.
4-
Söz ve davranışlara karşı ne
gibi tepki veriyorlar (el,kol ve beden hareketlerini) izleyin.
İLETİŞİMDE EN YAYGIN ON PROBLEM
1-
Dinleyicilerle daha başlangıçta
iyi ilişki oluşturulmamıştır.
2-
Beden hareketleri katı ve
cansızdır.
3-
Konu, dinleyicilerin duyguları
göz önüne alınmadan zihinsel olarak sunulur.
4-
Konuşmacı başarısızlık korkusu
nedeniyle rahatsız görünür.
5-
Göz teması ve yüz ifadesi
yetersiz kullanılır.
6-
Mizah eksiktir.
7-
Uygun hazırlık yapmadığı için,
konuşmacının aktarmak istedikleri açık değildir.
8-
Etki yaratmak için sessizlik
kullanılmaz,
9-
Elverişsiz ses niteliğinin,
konuşma hızının ve şiddetinin sonucu olarak enerji düşüktür.
10-Dil ve
malzeme sıkıcıdır.
TELEVİZYON İLETİŞİM KURALLARINI
DEĞİŞTİRDİ
1-
Artık modern bir iletişimci
–rahat, içten, canlı, hızlı ve eğlenceli- olmak zorundadır.
2-
Sabırsız bir toplum yaptı.
Görüşünüzü hemen belirtmeli ve ilginç olmalısınız
3-
Eğer bir resmi zihninizde
görebilirseniz ve tanımlayabilirseniz, diğerleri de sizi izler. Kafanızdaki resmi
görün ve söyleyin.
İNSANLARIN BEKLENTİLERİNİ BİLİN VE ONA GÖRE
DAVRANIN.
İnsanların ihtiyaçları, onların
davranışlarına kesin bir şekilde yansır. Herkesin ihtiyaçları vardır;
a)
Duygularına karşılık verilmesi
b)
Başarısının kabul edilmesi
c)
Güven tazeleme ihtiyacı
(yaptığım doğrumu?)
d)
Dikkat çekme ihtiyacı
e)
Onaylanma ihtiyacı
f)
Değerli olma ihtiyacı gibi.
İnsanların
ihtiyaçlarını tespit ederseniz onların davranışlarını daha iyi anlarsınız.
Herkes kendi istediği şeyi duyar
ve kendi beklentilerine uymayan mesajları almama eylemindedir. Onun için
ilişkilerde beklentiler göz önüne alınmadan kurulan iletişim problemlere yol
açabilir.
Bir aracın sürücüsü yolda
kendinden başka araç yokmuş gibi davranırsa trafik kazası olur. Bir kimsede
hareket ve sözleriyle karşısındakini nasıl etkilediğini düşünmeden, kendi
bildiği yönde istediği gibi davranır ya da konuşursa trafikte olduğu gibi,
iletişimde de kazalar ortaya çıkar. Psikolojide buna “iletişim kazaları” denir.
Trafik kazalarında ölenler, yaralananlar olduğu gibi, iletişim kazalarında da
ayrılanlar, gücenenler yaralıları; kendi içine kapanıp yalnızlığa gömülenler
ölenleri oluşturur.
Günlük hayatta belirli bir sosyal
çevre içinde yer alan insanlar farkında olsun ya da olmasın birbiriyle iletişim
içindedirler. Bu açıdan insanlar belirli bir ilişkiler deseni içine
girdiklerini hesaba katarak, çevresinin ve dostlarının düşünce ve anlayışını,
beklentilerini göz önünde bulundurarak davranışlarını ayarlamalıdır.
Bunu nasıl başarabilirsiniz?
Farklı
düşünce ve davranışları anlamaya çalışın. Kendinizi karşınızdaki kişinin yerine
koymaya çalışın. Şu soruyu aklınızdan çıkarmayın. “karşınızdaki kişiyle yer
değiştirseydim ne düşünürdüm?” yer değiştireceğiniz kişi eşiniz, çocuğunuz ya
da arkadaşınız da olabilir. Eğer bu yöntemi hayatınızın bir parçası haline
getirmeyi başarırsanız onları daha iyi anladığınızı göreceksiniz ve onlarla
daha iyi iletişim kuracaksınız.
Karşınızdaki
tamimiyle yanılmış dahi olsa onu anlamadan kendi gözlüklerimizle onun dünyasını
görmek ve ona hemen tavsiyelerde bulunmaya başlamak doğru değildir. Çünkü o
kendisinin doğru yaptığını düşünmektedir. Bu yüzden onun düşünce tarzını ortaya
çıkarmak ve niçin sizin gibi düşünmediğini anlamak zorundasınız.
Başkalarının sizden farklı
düşünmelerinin altında yatan mutlaka bir sebep vardır. Bu gizli sebebi
keşfederseniz onun hareketlerinin anahtarını bulmuş olursunuz. Bir örnekle
meseleyi daha anlaşılır hale getirelim;
İki öğrenci gurubumuz olsun A ve B gurupları. A gurubunu yanımıza
çağırıp bağlı bulunan bir köpeği onlara gösteriyor ve diyoruz ki; “Aman ha! Şu
köpeğe yaklaşmayın, kuduzdur. Sizi ısırırsa mahvolursunuz.” Bunu duyan çocuklar
köpeğe korkulu gözlerle bakmaya ve ondan uzak durmaya çalışıyorlar.
B gurubunu da yanımıza çağırıp onlara da diyoruz ki; “Çocuklar şu
zavallı köpek üç gündür aç. Çok sevimli ve akıllı bir köpek. Onu sevebilirsiniz
ve doyurma görevi de sizin.” Bunu duyan çocuklar köpeğin yanına sokulup onu
sevmeye başlıyorlar. Onun için yiyecek arama çabasına giriyorlar.
Köpek aynı köpek olduğuna göre A gurubu köpeğin yanına dahi
sokulamazken, B gurubu nasıl oluyor da köpeği sevebiliyor?
Bu örnek bizlere çevremiz
tarafından şartlandırılarak büyütülebileceğimizi gösterir. Onun için kişinin
yetiştiği ortam çok iyi bilinmeli ve ona göre davranılmalıdır. Şunu aklınızdan
çıkarmayın. Siz de onun yetiştiği şartlar içinde bulunsaydınız ne yapardınız?
Nasıl hareket ederdiniz? Ona hak verirdiniz değil mi? O zaman ona hak
verdiğinizi dile getirin; “Sizi böyle düşündüğünüzden dolayı zerre kadar
kınamıyorum. Sizin durumunuzda bulunsaydım, ben de sizin gibi düşünürdüm”
deyin. Böyle bir söz gönülleri fethetmeye yetecektir.
“ Muvaffakiyetin bir sırrı varsa o da;
başkalarının fikirlerini anlamak ve har şeyi onun gözüyle görmektir.”
Henry FORD
“Kendini
başka bir adamın konumuna koyabilen ve onun kafasının nasıl işlediğini kavrayan
bir kimse, istikbalin kendisi için ne sakladığını merak etmekten
kurtulur.”
Owen YOUNG
“Başkalarının
ne istediğini akıllarına getirmeyenler sonunda başarısız olurlar.”
Herbert
N. CASSON
EMPATİ KURUN:
Empati, bir insanın, kendisini
karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru
olarak anlamalısıdır.
Empatik anlayış, insanları birbirine
yaklaştırma, iletişimi kolaylaştırma özelliğine sahiptir. İnsanlar,
kendileriyle empati kurulduğunda, anlaşıldıklarını ve kendilerine önem
verildiğini hissederler. Diğer insanlar tarafından anlaşılmak ve önem verilmek ise,
bizi rahatlatır; kendimizi iyi hissederiz. Yapılan araştırmalarda, liderlik
özelliğine sahip kişilerin empati kurma becerilerinin yüksek olduğu
belirlenmiştir.
Sağlıklı bir Empati kurulabilmesi
için gerekli öğeler:
1-
Empati kuracak kişi, kendisini
karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmalıdır.
Her insan
gerek kendisini gerekse çevresini, kendisine özgü bir biçimde algılar; bu algısal yaşantı özneldir
(subjektiftir); kişiye özgüdür. Yani her
insan dünyaya, kendine özgü bir bakış tarzıyla bakar. Eğer bir insanı anlamak
istiyorsak, dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, olayları onun gibi algılamaya
ve yaşamaya çalışmalıyız. Bunu gerçekleştirmek için de empati kurmak
istediğimiz kişinin rolüne girmeli, onun yerine geçerek adeta olaylara onun
gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız. Empati kurmaya çalıştığımız kişinin rolüne
kısa bir süre için geçmeli “sanki o kişi imişcesine” düşünmeye ve hissetmeye
çalışmalıyız.
2-
Empati kurmuş sayılmamız için,
karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamamız
gereklidir. Karşımızdakinin yalnızca duygularını ya da yalnızca düşüncelerini
anlamamız yeterli değildir. Karşımızdakinin rolüne girerek onun ne düşündüğünü
anlamamız, hissettiklerinin aynısını hissetmemiz gerekmektedir.
3-
Empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik
anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi davranışıdır. Karşımızdaki kişinin duygu
ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile, eğer anladığımızı ona ifade edemezsek
empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız.
Karşımızdaki insanlara empatik
tepki vermenin başlıca iki yolu vardır:
A) Yüzümüzü / bedenimizi kullanarak onu
anladığımızı belli etmek
B) Sözlü olarak onu anladığımızı ifade etmek.
En etkili yolu bu ikisini birlikte kullanmaktır.
Bir sıkıntımız olduğunda, bizimle konuşan
kişi, dostça bir gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı sözelleştirirse,
örneğin “son günlerde çok bunalmışsın” derse, rahatladığımızı hissederiz.
Oğlu ayağını
çarptığı için ağlamaktadır. Baba oğluyla aynı hizaya kadar eğilir ve ayağını vurduğu yeri göstermesini isterken “
oğlum çok mu acıyor ? Öpeyim geçsin” der ve acıyan yerini öperse empatik tepki
vermiş olur.
DİNLEYİN:
“Büyük insan dinlemeyi bilendir.’’
S . A . HELPI
“Konuşmakla hiç bir şey öğrenemeyiz, ama sorup
dinlemekle öğrenmenin sınırı yoktur.
David J. SCHWARTZ
“ İnsanlarla
iyi geçinmek ve onların arkadaşlığını kalıcı biçimde kazanmak için
yeryüzündeki belki en etkin mekanizma, başkalarının duygularını paylaşarak,
anlayışlı bir şekilde dinleyebilme becerisidir.”
Oliver Wendell HOLMES
Eğer insanlarla etkili bir iletişim kurmak istiyorsanız; insanların
ne istediğini, neye gereksinim duyduğunu ve ne olduklarını bilmek zorundasınız.
Onları anlamanın yolu dinlemektir.
Dinlemek yöneticinin kullandığı
bir iletişim biçimidir. Kötü dinleyicilik yanlış anlamalara, söylentilere,
insanların kızgınlaşmasına, çatışmalara yol açar.
Dinlemek değer ve saygı ifade eder
Başkalarının anlattıklarına ilgi
göstermediğiniz her durumda, kendilerine değer vermediğiniz mesajını göndermiş
olursunuz. Ama söylediklerine kulak verdiğinizde onlara saygı gösterdiğiniz,
onları umursadığınız anlaşılır. Birini dinlemek ona gösterdiğiniz en üst
düzeyde saygıdır. Filozof Poul Tillich’
in dediği gibi; “Sevginin ilk görevi dinlemektir.”
Sabırla dinleyerek ona şöyle
diyebilirsiniz. “Sen, dinlemeye değersin”. Onun
kendisine duyduğu değeri arttırmış olursunuz. Zira her insan “söylemeye
değer bir şeyi olduğunu” düşünmekten hoşlanır.
Sadece
Dinlemekle yetinmeyin Onu Konuşturun
Dinlerken sadece söyleneni
dinlemekle yetinmeyin, konuşan kişiyi konuşması için yüreklendirin. Kendisi,
görüşleri, başarılarını, ailesini,işi, problemleri hakkında konuşmaya teşvik edin. İnsan bir olayı anlatırken,
sadece dış dünya da olup biten bir söz etmez. İster istemez kendinden de söz
eder. Eğer dinlemesini bilirsek kişinin söylediği şeylerden o kişinin nasıl
biri olduğunu az çok çıkarabiliriz. Bu da bize o kişiyle olan ilişkilerimizde
hata yapmamamızı sağlayacaktır.
Dinlemek bilgiyi arttırır
Ayrıca dinlemek sizi zenginleştirir.
İyi dinleme yeteneğini ne kadar erken geliştirir ve kullanmaya devam ederseniz,
başarmak için gerekli bilgiyi de daha kolay toplarsınız.
SAĞIR BİR KULAK KAPALI BİR ZİHNİN
KANITIDIR
Dinlemek ilişkiler kurar
İyi dinleyici olmak insanları size çekecektir. Herkes iyi dinleyen bir
insanı sever ve çekimine kapılır.
Dinlemek fikir üretir.
Yeni, değişik fikirler, sorunları
çözmek için yeni yollar bulmanıza, kurumunuzu geliştirecek yeni ürün ve
süreçler ortaya çıkarmanıza ve yeni yöntemler bulmanıza, kişisel olarak gelişip
yükselmenize yardımcı olacaktır.
Başkalarını her zaman dinlerseniz,
yeni fikirler bulmakta zorlanmazsınız. İnsanlara fikirlerini paylaşmak için
fırsatlar veriyor ve dikkatle dinliyorsanız, her zaman yeni fikirlere
ulaşırsınız. Karşınıza bir sürü işe yaramaz fikirler gelse bile, sadece
dinlemek bile sizde ve başkalarında üretici düşünceler uyandıracaktır.
Dinlemek sadakat sağlar
İnsanları dinlemezseniz bu durumda
daima istekli başka birini bulurlar.
Eşler, iş arkadaşları, çocuklar veya
dostlar, ne zaman dinlenmediklerini fark etseler, kendilerini dinlemeye istekli
birilerini bulma arayışına girerler. Böyle bir durumun sonuçları da bazen
felaket olur. Dostluklar veya evlilikler biter, iş yerinde otorite boşluğu
doğar veya ana-babanın etkisi azalır. Onları sürekli dinleyip, kendilerine
söylediklerine değer verirseniz, size sadık kalacaklardır.
Kadın: Sevgilim, bugün tesisatçı su
ısıtıcısındaki çatlağı tam zamanında tamir etmedi.
Koca: Hı-Hı..
Kadın: Böylece boru patladı ve bodrum katını
su bastı.
Koca: Sessiz ol. Üçüncü atak, şimdi gol
olacak.
Kadın: Bazı kablolar ıslandı ve köpeğimiz
neredeyse elektrik çarpmasından ölüyordu.
Koca: Oh, olamaz ! Açıkta bir adamları var.
Bas! Geç onu!
Kadın: Veteriner bir hafta içinde iyi
olacağını söyledi.
Koca: Bana yiyecek bir şeyler getirir misin?
Kadın: Sonunda tesisatçı geldi ve borumuzun
patlamasına sevindiğini söyledi. Böylece kazandığı parayla tatile çıkabilmiş.
Koca: Beni dinlemiyor musun? Aç olduğumu
söyledim.
Kadın: Seni terk ediyorum. Tesisatçıyla yarın
Acapulco’ya uçuyoruz.
Koca: Dırlanmayı kesip bana yiyecek bir şeyler
getiremez misin? Tüm sorun kimsenin beni dinlememesi.
Dinlemediğimiz zaman kendimize
verdiğimiz zarar, karşınızdakine verdiğiniz zarardan daha fazladır.
DİNLEMENİN
ÖNÜNDEKİ YAYGIN ENGELLER.
Niçin başkalarını etkili dinleyemiyoruz?
1- Gürültü
Gürültü işitmeyi engeller. Dikkati dağıtan dış etkileri göz ardı
etmeyin, bunlara göz yummayın.
2-Fiziksel yapımızdan dolayı
Sinir Sisteminizin konuşma hızından
dört kat daha fazlasını dinleyebilme kapasitesine sahip olduğunu biliyor
muydunuz?
İnsanın sinir sistemi dakikada 600
kelimelik bir konuşma hızını anlama kapasitesine sahip olmasına rağmen, normal
bir konuşmanın hızı dakikada 100-150 kelime arasındadır. Bu da insan sinir
sisteminin sahip olduğu kapasitenin ancak dörtte biri veya altıda birini
kullanması anlamına gelir. Böylece insanın dinlemede olduğu her dakika içinde
kafası 450-500 kelimelik bir süre boş kalır ve bu süre dikkatin dağılmasını son
derece kolaylaştırarak adeta teşvik eder.
3-Konuşmaya aşırı değer
verdiğimizden dolayı
Birçok insan dinlemeyi küçümser.
Örneğin insanlara iletişim becerilerini nasıl geliştireceklerini sorsanız
çoğunun vereceği yanıt, daha ikna edici olmak ya da toplum içinde konuşma
becerisini arttırmak şeklinde olacaktır. Çok az insan, iletiş kurmanın
temelinin iyi dinleme olduğunu kavramaktadır.
Çoğu insan, konuşmaya daha fazla,
dinlemeye daha az önem verir. İyi ilişki kuran insanlar, konuşma-dinleme
oranını yakından takip eder. A.B.D. tarihinin en etkili Liderlerinden biri
olarak gösterilen Başkan Abraham Licoln şöyle der; “Birisiyle ilişkimde bir
sonuç almaya hazırlanıyorsam, zamanımın üçte birini kendi söyleyeceklerimi,
üçte ikisini onun söyleyeceklerini düşünerek geçiririm.” Bu iyi bir orandır.
Konuştuğumuzun iki katı düşünmeliyiz.
4-Etkili dinleme İnsanı yorduğundan dolayı
Sürekli bir insanı dinlemeye
konsantre olmak oldukça zordur.
Kendinizi her yönüyle karşınızdaki
kişiyi anlamaya verirseniz bu tarz bir dinlemenin ne kadar yorucu olduğunu fark
edersiniz. Beyninizin yorulduğunu, yıprandığınızı hissedersiniz.
İki psikiyatris birisi genç, diğeri
yaşlı her gün işlerine kusursuz dikkatle giyinmiş olarak giderlermiş.
Ama günün sonunda, ihtiyar adam her zamanki gibi taze görünürken, genç doktor
yorgun ve üstü başı dağınık halde olurmuş. Sonunda genç doktor meslektaşına;
“Bunu nasıl becerebiliyorsun?” diye sormuş. “Tüm gün hastaları dinledikten
sonra nasıl bu kadar iyi görünebiliyorsun?”
“Çok kolay” demiş Yaşlı adam;
“Anlattıklarının tek sözcüğünü bile dinlemem.”
Birisini uzun süre dinlerseniz
sonuç yıpratıcı olur. Yorgunsanız ve zor durumlara düşmek istemiyorsanız etkili
bir dinleyicinin daha çok enerji toplayıp konsantre olması gerektiğini
unutmayın ya da başka güne görüşmenizi erteleyin.
4-Kendimizle meşgul olmamız.
Dinlemenin önündeki herhalde en
aşılmaz engel, insanın kendisiyle meşgul olmasıdır. Hem T.V. izleyip, hem de
konuşmaya çalışmak. Gazete okurken bir şeyler söylemeye çalışmak gibi.
5- Önyargı
Söyleyene ya da söylenene önyargılı
yaklaşmak dinlemeyi ve anlamayı engeller.
Etkili dinlemenin yolları
Dinleme sanatı o denli
önemlidir ki bunu uygulamaya koymadan geçmemeniz gerekir. Şu andan başlayarak
aşağıdaki önerileri uygulayın:
1- Konsantre olma gücünüzü
geliştirin
İyi bir dinleyici
çevredeki, dinlemeyi bozucu etkenleri dikkate almayabilen ve kendisini dinlemeye
istekli tutabilen kişidir. Konsantrasyonu bozucu gürültü ve sesleri kontrol
altına alın. Gürültü gelen kapıyı kapatın, telefonun çalmasını önleyin,
zihninizi temizleyin. Dinlerken konsantre olmaya çalıştıkça konsantre olma
gücünüz artar ve dinlemeniz iyileşir.
2- İlgi alanlarınızı
geliştirin
Sizi
ilgilendiren konulara dinlemeye karşı daha istekli olduğunuzu hiç fark ettiniz
mi? Her hangi bir iletide de sizi ilgilendiren yönler bulabilirsiniz. İlgi
duymadığınız bir konuyu sıkıcı diye niteleyip kapamak yerine, araştırmacı bir
bilinç taşımanız gerekir ki her konuyu ilgiyle dinleye bilesiniz.
3-Konuşmakta olan kişiye
doğru bakın.
Dinlemeye değer her insan bakılmaya da
değerdir. Bakmak aynı zamanda dediğine konsantre olmanızı sağlar. Birisiyle
karşılıklı konuşurken, televizyon izlemeyin, başka bir şeyle ilgilenmeyin.
4- O Andaki ihtiyacı
saptayın
Karşınızdaki insanın o andaki
ihtiyacını anlamak, etkili bir dinleyici olmanın bir parçasıdır. İnsanlar o
kadar çok çeşitli nedenlerle konuşurlar ki; rahatlamak için, öfkesini çıkarmak
için, ikna etmek için., haberdar etmek için, anlaşılmak ve sinirlerini
gevşetmek için. Üstelik insanlar, sizin beklentilerinizin dışındaki nedenlerle
konuşmaktadırlar.
Erkekler genellikle tartıştıkları
problemi sonuca bağlamak isterler; onların ihtiyacı çözümdür. Kadınlarsa, bir
problemi sadece paylaşmak için anlatırlar; onlar ne öneri ne de çözüm
peşindedirler. Konuştuğunuz insanın ihtiyacını saptayabildiğinizde,
söylediklerini uygun bir temele oturtabilir ve daha iyi anlayabilirsiniz.
5- Söylediği şeye büyük ilgi duyuyormuş gibi
görünün.
Karşınızdaki kişiye her şeyinizle
odaklanın. Aynı fikirdeyseniz başınızı sallayın. Bir öykü anlatırsa
gülümseyin. Karşılıksız bırakmayın. Onunla birlikte güç sarf edin. O sırada
zamanınız yoksa, konuşmayı başka bir
zamana erteleyin.
6- Konuşmakta olan kişiye
doğru eğilin.
İlgi çekici bir konuşmaya doğru
eğilme, sıkıcı olanından uzak durma eğiliminde olduğunuzu hiç fark etmiş
miydiniz?
7-Açıklayıcı Sorular sorun.
Bu konuşmakta olan kişiyi hala dinlemekte
olduğunuzu belirtir. Size daha çok şey anlatmasını sağlar.
8-Sözünü kesmeyip daha
fazlasını anlatmasını isteyin.
Çoğu insan sözünün kesilmesine sert
tepki gösterir ve bunu saygısızlık olarak yorumlar. Eğer arada sözünü
kesmeyecek olursanız, bu pek çok kişi için büyük bir iltifattır. Onları yeniden
konusuna çekerseniz daha büyük iltifat almış olacaklardır. Şunu diyebilirsiniz:
“Bu son noktaya biraz daha girebilir misiniz?” veya “ şu...ve....şu hususta
söylediğiniz şeyler hakkında biraz daha bilgi edinmek isterdim.”
İnsanların sözlerini kesen kişiler bunu
genellikle şu nedenlerle yaparlar:
1-Başkalarının söylediklerine
yeterince değer vermiyorlardır.
2-Kendilerinin ne kadar zeki ve etkileyici
olduğunu başkalarına göstermek istiyorlardır.
3-O kadar heyecanlanmışlardır ki,
başkalarının sözünü bitirmelerini bekleyemiyorlardır.
Sizin de başkalarının sözlerini
kesmek gibi bir alışkanlığınız varsa, dürtülerinizi gözden geçirip neyi
değiştirmeniz gerektiğini saptayın. İnsanlara kendilerini ifade etmeleri için
ihtiyaç duydukları zamanı verin.
9-Belli aralıklarla
özetleyin.
Etkin dinlemenin tekniklerinden
birisi, belli aralıklarla diğer insanın söylediklerini özetlemektir. Konuşmacı
bir konuyu bitirdiğinde, diğer konuya geçmeden önce onun fikirlerini ve belli
başlı noktaları başka sözlerle açıklayarak, doğru mesajı alıp almadığınızı
yoklayın. Bu şekilde ayrıca, karşınızdakinin size anlattıklarına odaklanmaya
devam eder ve ona güven verirsiniz.
10-Konuşmacının bahsettiği
konunun dışına çıkmayın.
Yeni bir konuya geçmek
için ne kadar sabırsızlansanız da konuşan söyleyeceklerini tamamlamadan siz
konuyu değiştirmeyin.
11-Kendi söylemek
istediğinizi ifade ederken konuşmacının sözcüklerini kullanın.
Karşınızdaki sözünü tamamladığında,
onun söylediği bazı şeyleri tekrar edin. Bu sizin dinlemekte olduğunuzu
kanıtlamakla kalmaz, aynı zamanda kendi fikirlerinizi direnmeyle karşılaşmadan
ortaya koymanız için de iyi bir fırsattır.
Kendinize ait bazı
düşünceleri söylemeden önce, “sizin de belirttiğiniz gibi” veya “Tam ifade
ettiğiniz gibi” deyin.
12-Duygularınızı gözden
geçirin.
İnsanların çoğu belli insanlara ve
durumlara tepki göstermelerine neden olan duygusal yükler taşırlar. Başka
birini dinlerken hassaslaşıyorsanız duygularınızı gözden geçirin; özellikle
tepkiniz durumun gerektirdiğinden daha güçlüyse. Öfkenizi masum bir insandan
çıkarmaya kalkışmayın.
13-Yargınızı askıya alın
Başkalarıyla konuşurken bir karara
varmadan önce hikâyeyi sonuna kadar dinleyin. Eğer bu sabrı gösteremezseniz,
konuşmaların asıl amacını gözden kaçırabilirsiniz.
(Anket 3)
14-Konuşmacının tavırlarına
takılıp kalmayın.
Size iletilen iletinin içeriği üzerinde yoğunlaşırsanız, bu iletinin
nasıl iletildiği ikinci planda kalır. Bir görüşü iletenin görünüşüne,
tavırlarına takılarak değerlendirmeyin. Dikkat çekici tavırları olmayan bir
konuşmacı da önemli bilgiler verebilir. Bilginin kendisi onun pakatlenme
biçiminden daha önemlidir.
15- Vücut diline dikkat edin
Görsel ipuçları bir konuşmanın anlamını daha iyi kavramaya
yardımcı olur. Yüz yüze iletişimde bulunduğumuzda karşınızdakinin yüzüne, jest
ve mimiklerine dikkat edin. İyi bir dinleyici duyduğu kadar gözler de.
İYİ BİR
İLK İZLENİM BIRAKIN
BÜTÜN İNSANLAR İŞİ, SÖZÜ VE GÖRÜNÜŞÜ İLE ÖLÇÜLÜR VE
DEĞERLENDİRİLİRLER.
Karşınızdaki kişide uyaracağınız ve kalıcı olan imajınız o kişi
üzerinde bıraktığınız, ilk izlenimdir. Daha da önemlisi ilk izlenimi oluşturmak
için ikinci bir şansınız yoktur. Dolayısıyla böyle bir avantajı insan ister istemez çok iyi kullanmak zorundadır.
İlk kez görüştüğümüz insanlar bunun için çok önemlidir. O ilk görüşme, sizinle
ilgili düşünceleri ve fotoğrafları oluşturur. Bundan sonra, O insanın sizin
hakkınızdaki düşüncesini değiştirmek bir hayli güçtür. İlk izlenim oluşturmada
etkili faktörler vardır ve bunların oranları bile tespit edilmiştir.
Yüzde 58 Görünüş
; Hal ve tavrınız, jestleriniz, gözlerinizle kurduğunuz temas ve genel
davranışlarınız, doğrudan bir etki yaparlar. Hareketlerimizin ve yüz
ifadelerimizin, kullandığımız sözcüklerden sekiz kat daha güçlü olduğu
düşünülmektedir.
Televizyonun
sesini kapattığınızda eğer ekranda gösteriyi yönetenin görüntüsü ya da
hareketi, ayağa kalkıp televizyonun sesini açmanıza yetecek kadar ilginizi
çekmişse o kişi işi biliyordur.
Ekranda
merakla olmasını aradığım, insanların yüzündeki ilginç ifadeler, ani
hareketler, kahkahalar ya da kendi kendime “Hey, orada ne olduğunu merak ediyorum?
Televizyonun sesini açmak istiyorum.” Dedirten her şeydir.
En iyi iletişimciler, tüm benlikleriyle iletişimde bulunanlardır.
Canlı ve ifade yüklüdürler. Onları izlemek ilginçtir.
Yüzde 35 Ses
tonu; Sesinizin tonu, ses perdeniz ve konuşma hızınız, söylediklerinizin
nasıl yorumlanacağını belirleyecektir.
Yüzde 7 Söz; Seçtiğiniz sözcükler oluşturacağınız etkinin
büyük bir bölümünü etkilemeyecektir; ancak sesin ve görsel imajların etkisi
geçtikten sonra, geriye sözlerin kalacağını unutmayın.
Bunun için de şunlara dikkat edin
1-Giyiminize dikkat edin
Doktorlar, görünüm ve özgüvenlerini geliştiren insanların, daha
farklı yürümeye, konuşmaya, hatta düşünmeye başladıklarına dikkat çekerler.
Doğru giyinin, önemli görünün
karşılığını her zaman alırsınız. Yanlış bulabilirsiniz ama insanlar
görünüşlerine göre yargılanıyor. Kendinizi ne kadar iyi paketleyip sunarsanız o
kadar kabul görürsünüz.
Görünümünüz diğer insanlarla şöyle
konuşur: “İşte kendisine saygısı olan önemli bir kişi. Ona bu şekilde
davranın.”
Ayrıca insanlarla bir araya gelirken
giyiminize özen göstermeyişiniz, o kişileri pek önemsemediğinizin belirtisi
olarak algılanabilir.
Daha önce sizi hiç görmemiş ve tanımayan
kişilerin bulunduğu bir odaya girdiğinizde, bu kişiler sizin hakkınızda sadece
kıyafetinize bakarak şu çıkarımlarda bulunabilirler;
1- Ekonomik durumunuz
2- Eğitim düzeyiniz
3- Güvenirliliğiniz
4- Sosyal konumunuz
5- Kültürel temeliniz
6- Başarınız
7- Ahlaki değerler açısından
yapınız
“ Ne giydiğinizle ölçülürsünüz.”
William THOULBY
“BAŞARILI OLMAK İÇİN İYİ GİYİN VE İYİ GÖRÜNÜN.”
Giyiminizin sözcüklerinizden daha çok dikkat çekmesine izin vermeyin.
Aşırı süslü ya da dikkat çeken tarzda değil, geleneksel tarzda giyinin. Ama
yine de asıl olan sizsiniz, dış görünüşünüze takılıp kalmayın. Kendinizi iyi
hissederseniz, kapıları açarsınız.
2-Kendinizle
barışık olun: (Özgüven sahibi olmak)( anket 1)
“SEN KENDİNİ AZİZ TUTARSAN BAŞKALARI DA AZİZ
BİLİR. F.G.
Kendinizi nasıl gördüğünüz önemlidir, çünkü bu başkalarının size bakış
tarzına yansır. Nasıl kabul gördüğünüz
konusunda, herkesten daha çok siz sorumlusunuz. Pek çok kişi, başkalarının
kendisi hakkında neler düşündüğü konusunda kafa yorar. Ancak pek az insan,
dünyanın bizim hakkımızdaki kanaatini, büyük ölçüde bizim kendi kanaatimize
bakarak oluşturduğumuzu fark eder. İyi bir iletişimin sırrı, tüm durumlarda
“kendiniz” olmanızdır. Hepinizde bu yetenek vardır. Başkalarına benzemedik diye
üzülerek bir saniyeyi bile boşa
harcamayalım. Siz, bu dünya da yeni bir şeysiniz. Tıpkı sizin gibi kimse hiçbir
zaman olmamıştır, sonsuza dek de olmayacaktır.
Bir otobüs biletçisinin kızı bu dersi
öğrenmişti. Şarkıcı olmak istiyordu. Ama yüzü onun şansızlığıydı. Büyük ağızlı
çarpık dişliydi. New Jersey’ de bir gece
kulübünde ilk kez halk önünde şarkı söylediği zaman üst dudağını indirerek
dişlerini örtmeye çalıştı. Gösterişli olmaya özendi. Sonuç? Kendini maskara
etti başarısız oldu.
Ama o gece kulübünde kızı dinleyen
bir adam, onun yeteneğini anladı. Kendisine apaçık söyledi: “Bakın, sizi
izledim. Utanıyorsunuz!” Kız sıkıldı ama adam devam etti: “Ne olur, çarpık
dişli olmak suç mu? Gizlemeye çalışma. Aç ağzını. Seyirciler utanmadığını
görünce seni sevecekler.”
Cassy Daley, bu öğüdü tuttu ve
dişlerini unuttu. O günden sonra yalnız seyircileri düşündü. Dişlerini
gizlemedi, öyle bir coşkuyla şarkı söyledi ki, sinemanın ve radyonun yıldızları
arasına girdi. Şimdi başka sanatçılar onu taklit etmeye çalışıyorlar.
Charlie Chaplin film yapmaya ilk başladığı
zaman yönetmeni, zamanın ünlü bir alman komiğini taklit etmesi için ısrar etti.
Charlie Chaplin, kendi bildiği gibi oynayıncaya kadar hiçbir yere gelemedi.
Eğer istediğiniz
biçimde kabul görmemişseniz, belki de suçu kendinizde aramalısınız. Bir hiçmiş
gibi davranırsanız, dünyanın da size aynı şekilde davranmaktan başka seçeneği
kalmaz.
Engin Noyan’ ın bir sohbetinde
anlattığı : “İstanbul’ da Camiyle karşı karşıya olan bir meyhane var. Müslümanlar
sanki suç işliyormuş gibi korka-korka camiye girerken ; meyhaneye
girenler coşku içinde. Ayrıca Camiden çıkanlar sanki aşağılanmışlar,
azarlanmışlar gibiyken , meyhaneden çıkanlar neşe içinde dışardan oturup durumu
seyreden camiyi ve meyhaneyi bilmeyen bir çocuk sizce nereye gitmeyi tercih
eder? Her Müslüman, İslamiyet’ in
güzelliğini ve coşkunluğunu göstermelidir
“
Siz kendinize güvenerek hareket ettiğinizde başkaları da size ve
söylediklerinize
güven duyacaklardır. İnsanlar sizin
kendinize güvendiğinizi nereden anlar?
1- Yürüyüşünüze dikkat edin Fiziksel
hareketlerimiz, zihinsel tutumlarımızı ifade eder. Omuzları düşmüş, kamburu
çıkmış yürüyen bir adam görseniz, onun taşıyamayacağı kadar ağır yükleri
olduğunu tahmin edebilirsiniz. Yürürken ağır bir yük taşıyor gibi davranır
(muhtemelen öyledir de). Bir insanın iç dünyasına baskı yapan bir şey varsa, bu
muhakkak onun bedenini de aşağıya çeker.
Başı önde, gözleri yerde yürüyen bir adam görürseniz, kötümser
duygular içinde olduğunu bilirsiniz. Çekingen bir insan emin olmayan,
tereddütlü adımlarla yürür. Güven duyan bir insan, cesur adımlar atar, gözleri
ilerde, elde edebileceğini hissettiği bir hedefe doğru bakar.
2- Ses tonunuz. Aslında kendimizi her şeyden
çok ses tonumuzla ifade ederiz. İnsanlar
arasındaki en gelişmiş iletişim aracı
sestir. Ses aynı zamanda duygularınızı da iletir. Kendi sesinizi dinlemeye
başlayın. Ümitsizlik mi yoksa cesaret mi ifade ediyor? Güven içinde mi
konuşmaktasınız, yoksa mırıldanıyor musunuz?
Şu andan itibaren, kendine güven duyan bir tutum içine girmek için
çaba sarf etmeye başlayın. Onları ifade etmekten korkar gibi kelimelerinizi
ağzınızda gevelemeyin. Sesinizi çıkarın. Duruşunuza dikkat edin. Eğik bir
duruş, yaşamın yükünü taşınamayacak kadar ağır bulduğunuzu ifade eder. Öne
eğilmiş bir kafa, hayatın sizi yenilgiye uğrattığı anlamına gelir. Başınızı dik
tutun. Omuzlarınızı kaldırın. Emin adımlarla, önemli bir yere gidiyormuş gibi
yürüyün.
3-Canlı ve
atak olun:
“Başarının
asıl sırrı coşkudur...Tüm gelişmelerin altında coşku yatar. Coşku olduğunda
başarı muhakkak gelir. Coşkunun yokluğunda ise ancak mazeret vardır.”
Walter CHRYSLER
“ Coşku,
zekadan daha önemlidir.” Albert EINSTEIN
“COŞKULU
OLUMLU VE DOST TAVIRLI OLUN” Roger AILES
Coşku, kızamıktan daha bulaşıcıdır. Kayıtsızlık ve coşkunsuzlukta öyle.
Mesleğiniz
ve göreviniz ne olursa olsun kendinizi bir satıcı gibi görün. ( Kendini ve
davasını pazarlayan ve satan bir kişi. ) Her gün, insanlara ve diğer
teşkilatlara kendinizi satıyorsunuz. Belki başarılı, belki başarısız olarak.
Unutmayın ki satıcı daima ataktır ve aktiftir. İnsanların ilgisini çekebilmek
için, çarpıcı ve canlı olmanız gerekir.
“TENBELLİK
VE TENPERVERLİK, HER TÜRLÜ ZİLLET VE MAHRUMİYETİN EN BAŞTA GELEN
SEBEBLERİNDENDİR. KENDİNİ RAHAT VE RAHAVETİN KUCAĞINA SALIVEREN ÖLÜ RUHLARIN,
BİR GÜN ZARURİ İHTİYAÇLARININ DAHİ, BAŞKALARI TARAFINDAN KARŞILANMASINI BEKLEME
GİBİ BİR ZİLLETE DÜÇAR OLACAKLARINDA ŞÜPHE YOKTUR. F.G.
Başında bulunduğunuz müessesede
hoşnutsuzluğu, tembelliği, durgunluğu, kovun. Bunun yerine; kardeşlik, heyecan
ve hareket koyun.
COŞKULUYSANIZ,
DURUŞUNUZ İYİYSE, DOSTÇA BİR TAVIR İÇİNDEYSENİZ VE RAHATSANIZ, DOĞRU TİPTE
ENERJİYE SAHİPSİNİZ DEMEKTİR. ONUN İÇİN COŞKULU, OLUMLU VE DOST TAVIRLI OLUN.
Kate KEENAN
4-Etkili konuşmayı öğrenin
Bir toplantı ya da grup içinde
konuşma fırsatı kollayın. Toplantı içinde “boy göstermek” yeni bağlantılar
kurmak ve yeni olasılıklar oluşturmak için eşsiz bir fırsattır tabii etkili bir
konuşma yapmayı biliyorsanız?
Your Life dergisi
Yazı işleri Direktörü Wilfred FUNK, binlerce başarılı kadın ve erkek üzerinde araştırma yaparak bir ortak payda
arayışına girmiştir. Tüm bu insanların ortak özelliğinin, kelimeleri kullanma becerisi olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Kullandığınız dilin nasıl olduğunu
hiç düşündünüz mü? Arkadaş gibi mi, resmi mi,
soğuk mu; candan mı? Hangi dili kullanan insanlar daha çok seviliyor ve
dinleniyor?
Bir konuşmayı başlatmak için bir çok
yol vardır. Espri, fıkra, şaşırtıcı ve konuyla ilgili gerçeklere uygun
alıntılar, tarihten kayıtlar, cevabı istenmeyen ancak etki uyandırmak için
sorulan sorular ve dinleyicilerin katılımı gibi...
Eğer zihninizde bir resim
canlandırabilirseniz ve onu tarif edebilirseniz, başkaları dinler. Dinleyiciler
daima sözel işaretlerden çok görsel işaretlere dikkat ederler.
Konuşurken dinleyicilere bakın ve
içten konuşun. Çok uzun cümleler kurmayın. Kısa, vurucu cümleler kullanın.
Acele etmeyin. Zaman kısa ise, hızlı konuşmayın. Az konuşun, metni kısaltın.
Tekrarlamak gerekirse yavaş hareket
edin. Dinleyici önünde bulunduğunuz sırada zaman kavramı bozulur ve
gerektiğinden daha çok acele etmek zorunda olduğunuzu düşünebilirsiniz.
ÖNCE ANLA SONRA HAREKETE GEÇ
Bir iletişim durumuna girerken, hemen
ayağa kalkıp, yüksek sesle konuşmaya başlayıp, düşüncelerinizi ortaya dökmeye
kalkışmayın. Bir saniye durun. Ne olduğunuzu özümseyin. Odanın havası nasıl,
kalabalık keyifsiz mi, canlı mı, neşeli mi, beklentili mi? İnsanların size
karşı tavrını anlayın, kuşkumu duyuyorlar, yoksa istekliler mi?
Gözlerine bakın. Onları dinleyin.
Nefes alış verişlerini gözleyin. Rahatlar mı, heyecanlılar mı? Nasıl
oturduklarına dikkat edin. Beden dilleri size ne söylüyor? Sandalyelerini
sizden uzaklaştırıyorlar mı, yoksa size yaklaştırıyorlar mı? Önemi, yoksa
arkaya mı eğiliyorlar? Sizden öğrenme konusunda kaygımı duyuyorlar, yoksa bir
“göster bana” tutumu mu sergiliyorlar?
Mesajın özüne girmeden önce hafif
bir konuşma ile başlayıp onları rahatlatmanız gerekiyor mu? “Önce anla, sonra
harekete geç.”
İnsanların sizin yanınızda kendilerini
rahat hissetmeleri çok önemlidir.
Vurucu bir son mutlaka
olmalı.
Mutluluk konuşmadan geçe
Mutluluğumuz da, düşünce, arzu, umut, heves veya üzüntülerimizi konuşma yoluyla diğer insanlara ifade etmemize bağlıdır. Psikiyatristler pek çok kişinin şu veya bu sebeple kendilerini ifade edemedikleri, düşünce ve duygularını içlerine hapsettikler için mutsuz olduklarını keşfetmişlerdir.
Kendinizden değil Ondan bahsedin
İnsanların önce, sonra ve her zaman
ilgilerini çeken konunun kendileri olduğunun farkına varın. İyi konuşmacı olma
sanatı, söylenecek bir sürü akılıca şey veya konuyla bağdaştırılacak kahramanca
deneyimler bulmakta değil, karşınızdakini açabilmek ve onu
konuşturabilmektedir.
Diğer insanları konuşmaya teşvik
edebilirseniz, adınız iyi bir konuşmacıya çıkacaktır. Dahası, karşınızdakini
konuşturabilir ve konuşmasını sürekli kılabilirseniz, konuşma süresi size
geldiğinde onun size ısınmasını, sizin fikirlerinize ilgi duymasını ve kabule
hazır hale gelmesini en iyi şekilde sağlamış olursunuz.
Unutmayın! Siz de bir insansınız.
Sizin de hemen kendiniz hakkında konuşmaya başlamanız doğaldır. Ancak gerçek
şudur ki; karşınızdakini etkilemek isteyecekseniz,
konuşmanın konusunu kendi üzerinizden
çok karşınızdakine yoğunlaştırırsanız, onun
gözünde daha değerli olursunuz. Sizin hakkınızda çok daha olumlu
düşünecek ve sizi
çok daha zeki bulacaktır.
Geçenlerde bir
arkadaşım, körfezde yapılan tekne yarışlarını izleyebilmek için bir balıkçı
iskelesine çıkmayı defalarca denediğini ancak başarılı olamadığını anlatmıştı.
Her defasında bir devriye polisi engel olmaktaydı. “Orada şimdiden bir
kalabalık toplandı,” diyordu polis ve “iskeleden birileri inmeden, oraya başkalarının
çıkmasına izin veremeyiz.”
“Benle birlikte
dört kişiydik,” dedi arkadaşım, “aramızda iyi bir konuşmacı olmasıyla ün salmış
bir kadın da vardı. Talebim üçüncü kez geri çevrilince ‘bir de ben deneyeyim’
dedi. Beş dakika kadar görevliyle konuştuktan sonra el sallayarak oraya
gitmemizi, polisin bize izin verdiğini işaretle bildirdi. Neler söylediğini
sorduğumda, ‘Vallahi iskeleye çıkabilir miyiz diye sormadım, sadece onunla
konuşmaya başladım. Güneşin anlında terleyip terlemediğini sordum ve böyle bir
kalabalığı düzenli tutmanın da kolay olmaması gerektiğini söyledim. O bana
balık tutmayı ne kadar sevdiğini, o zaman ben de buraya geldiğimizi ve
yarışları çok görmek istediğimizi, ancak gerilerde, istinat duvarında
durduğumuz için pek bir şey göremediğimizi anlattım. Bunun üzerine. ‘Neden iskeleye çıkmıyorsunuz, oradan daha iyi
görünür.’ Diye yanıt verdi.”
Bu öykü, bir sohbeti sizin
için yararlı hale koymanın sırlarından birini çok güzel anlatmaktadır.
Sorular sorun
Ortamın denetlenmesi, tüm
konuşmayı sizin yapmanız gerektiği anlamına gelmez. Gerçekte, ilginç sorular
sormayı öğrenirseniz, hem tartışılan konuları denetleyebilirsiniz hem de aynı
zaman da dinleyiciyi açarak, sizinle iletişim kurmasına olanak vermiş
olursunuz.
Başkalarının ilgisini
çekecek sorular sorun. Neden? Nerede? Nasıl? Gibi. Ve sohbeti karşınızdakinin
ilgi alanı içinde götürmeye devam edin.
Eğer “memlekette 10
dönümlük bir yerim var” derse. “Benim de var, hem de 200 dönüm üstüne de bir
tesis kuruyorum” demek yerine; “öyle mi, tam olarak nerede?” “Neler
yetiştiriyorsunuz? Deyin.
Ben de
tekniği
“Ben de tekniğini
kullanın” kendinizle ilgi konuşmaya katmanın en uygun zamanı, karşınızdakine
onun söylediğiyle bağlantı kurabilecek ve aranızda bir bağ oluşturacak bir şey anlatmanızdır.
“Ben bir çiftlikte büyüdüm”
derse ve siz de “Ben de” deyip, kendi çiftlik anılarınızdan biraz bahsederseniz
bu onun kendisini daha önemli hissetmesini sağlayacaktır.
Karşınızdakiyle bir bağ
oluşturacak şekilde kendinizle ilgili bir hususu konuşmanın O kişiyi
onurlandırmasının nedeni şudur: Böylelikle siz aslında “Ben de öyleyim”, “Ben
de bundan hoşlanırım”,”Ben de buna inanırım”, ”Ben de biraz senin gibiyim”,
demiş olursunuz. Siz veya geçmiş deneyimleriniz hakkında sizin karşınızdakiyle
benzerlik gösterdiğiniz her durum, onun otomatik olarak sizi beğenmesini
sağlayacaktır.
Bizimle aynı fikirde olan insanları
beğeniriz. Bizimle aynı fikri paylaşmayanlardan hoşlanmayız. Bizimle aynı
fikirde olan her insan bizim kendi değerimizi ve kendimize verdiğimiz önemi
doğrular. Bizimle aynı kanaati paylaşmayan her insan, kendi kendimize
biçtiğimiz değere karşı tehdit oluşturur. Kısacası, karşınızdakine hak
verdiğinizde, onun kendisini daha çok sevmesine katkıda bulunmuş olursunuz.
Başka insanlarla bağ
kurmak istediğinizde, ikinizin de hemfikir olduğunuz noktalardan başlayın. Bu
ortak bir zemin aramak demektir. Karşınızdakiyle aynı görüşü paylaşmadığınızdan
emin olduğunuz durumlarda dahi, her zaman aynı görüşte olduğunuz noktalar
aramalısınız. Ortak bir zemin
oluşturduğunuzda, aynı görüşte olmadığınız hususlarda dahi bir araya gelmenin
çok daha kolay olduğunu göreceksiniz.
Hissetmek, hissettim,
buldum yöntemi
Bazen ortak ilgilerini
bulsanız bile, iletişim sürecinde engellerle karşılaşabilirsiniz. Bağ kurmayı
denediğiniz insanların sizin yaklaşımınıza karşı çekimser durduğunu
keşfederseniz, onları duygusal alanda karşılamaya çalışın. Bunu yapmanın
mükemmel bir yolu, onların size karşılık vermesi için “hissetmek, hissettim, buldum” yöntemi kullanmaktır.
İlk olarak ne hissettiklerini sezmeye çalışın, bu duyguları onaylayıp geçerli
kılın. Geçmişte sizde benzer duygular hissettiyseniz, eskiden hissettiklerinizi
onlarla paylaşın. Son olarak bu duyguları yenmenize yardım etmesi için ne
bulduğunuzu onlara aktarın.
Ne zaman başkalarıyla ortak noktalar
bulmayı düzenli bir alışkanlık haline getirirseniz, herkesle konuşabileceğinizi
ve durduğu yerde onlarla buluşabileceğinizi görürsünüz.
İYİ
BİR İLETİŞİMCİ OLMAK İÇİN DÖRT TEMEL İLKE
İletişimde bulunduğunuz insanların sizde
hoş göremeyeceği yalnızca dört şey vardır;
1-
Hazırlıksız olmak Konuştuğunuz konuyu bilin.
2-
Rahat olmamak Kendiniz rahat olun, diğerlerini de rahatlatın. İnsanlar sizin
yanınızda kendilerini rahat hissetmeliler. Siz rahatladığınızda,
dinleyicileriniz de rahatlar ve bu da onların yaptığınız esprilerden daha iyi
etkilenmelerini sağlar. Onlara hafifçe dokunun.
3-
İlginç olamamak Sıkıcı olmayın. Farklı düşünün. Farklı okuyun.
4-
Suya sabuna dokunmamak Tavır alın, kararlı olun.
İyi bir iletişimci olmak için, söylediğiniz şeye ve onu söyleyiş
biçiminize biraz kişilik ve duygu katmalısınız.
İNSANLARI ETKİLEMEDE ÜÇLÜ FORMÜL
İnsanlar sineklerin bala duydukları açlık gibi
bazı şeylere açlık duyarlar.
Amerikanın
tanınmış eğitim bilimcisi John Dewey insanın en derin isteğinin, “değer ve önem
sahibi olma isteği olduğunu” söyler.
Kabul-Onay
ve Değerinin başkalarınca bilinmesi İnsanın içini kemiren açlıkların,
susuzlukların en şiddetlisidir. İnsanların bu açlığını ve susuzluğunu tatmin
etmeyi bilen çok ender insanlar, başkalarını avuçlarının içinde tutarlar.
İnsanları en
son moda elbise giymeye, en yeni otomobili kullanmaya, çocuklarından övünerek
söz etmeye sevk eden, bu duygu ve isteklerdir.
Yazarlara
ölmez yapıtlarını yazdıran, Bill Gates, Rockefeller, Koç ve Sabancıları zengin
olmaya teşvik eden neden de aynıdır.
Bir takım
delikanlıları gangster olmaya yönelten de bu duygu ve isteklerden başka bir şey
değildir. Eğer bu üç davranış durumunu
hayatımızda uygulayabilirsek hayatta neleri elde edebileceğimize şaşarız.
1-KABUL
Kabul, bir
vitamindir. Hepimiz, olduğumuz gibi kabul edilmeye açlık duyarız. Birlikte
olduğumuzda gevşeyebileceğimiz birini isteriz. Pek azımız genel olarak dış
dünyayla ilişkilerimizde tamamen “kendimiz” olma cesaretini gösteririz. Ancak
yanındayken kendimiz olabileceğimiz, birlikteyken kendimiz olmayı göze
alabileceğimiz birini isteriz, zira onun bizi kabul edeceğini biliriz.
Gariptir,
başkalarını kabul eden ve onları oldukları gibi beğenenler, başkalarının
davranışlarını iyi yönde değiştirmede en başarılı olanlardır.
Başka insanların nasıl davranmaları gerektiği üzerine katı kişisel
kurallar oluşturmayınız. Karşınızdakine “kendi
olma hakkını” tanıyınız. Biraz tuhaf bir insansa, bırakın öyle olsun. Sizin
her yaptığınızı yapmasını ve her
beğendiğinizi beğenmesini beklemeyiniz. Sizin yanınızdayken rahatlamasını
sağlayın.
Bir
psikologun ifade ettiği gibi, “Hiç kimse,
bir diğerini yeniden biçimlendirme kudretine sahip değildir ancak,
karşınızdakini olduğu gibi beğenmekle, ona kendisini değiştirme gücünü vermiş
olursunuz.”
Psikanalistler
insanların daha iyi olmalarına nasıl yardım ederler? Hasta kendisini olduğu
gibi kabul edecek birisini bulmuştur. Yaşamında ilk kez; korkularını, utandığı
şeyleri açığa çıkarır ve doktor da şaşkınlık, dehşet ve ahlaki yargılama
göstermeksizin dinler. Tüm “utanç verici” özelliklerine ve kusurlarına rağmen
onu kabul eden bir insan oğlu bulduğu
için, kendisini kabul edilebilir görür ve yeniden daha iyi bir yaşama doğru
yoluna devam eder.
Bir
psikanalistin dediği gibi:“Eğer insanlar “kabul”
konusunu gerçekten uygulasa, çok kısa sürede işimizden oluruz.”
Herkesin
açlığını duyduğu birinci sihirli şey kabuldür. Tüm dünyaya karşı duran,
insanların en acımasızı dahi, kendisinin kabul görmesine gereksinim duyar.
Örneğin;
Hitler etrafına kendisini beğenmekte
olan insanlardan ufak bir gurup toplar ve her gittiği yere onları da
beraberinde götürürdü.
Gençlik
çeteleri; toplumun başka kesimlerince ya da ailelerince kabul görmeyen bu
çocukların, çete üyelerince kabul görerek biraz kişisel önem, biraz da ait olma
duygusu kazanmaları sonucu ortaya çıkmaktadır.
İnsanları oldukları gibi kabul ederseniz
onlar sizden şu beş mesajı almış olurlar:
1-Ben varım.
2-Ben doğalım
3-Seviliyorum
4-Değerliğim.
5-Güvenebilirim.
Eğer oldukları gibi kabul etmezseniz bunların
tersini algılarlar.
1-Ben yokum
2-Ben doğal
değilim.
3-Sevilmiyorum.
4-Değerli değilim.
5-Güvenemem.
İnsanları oldukları gibi kabul edin.
Kendileri olmalarına izin verin. Sizin kendisini beğenmeniz için kusursuz
olmasında ısrarcı olmayın. İnandığınız doğruları yaşaması adına ona baskı ve
diretme uygulamayın. Aynını yapmasını beklemeyin. Her şeyden önemlisi kabul
konusunda pazarlığa girmeyin. Asla şöyle demeyin “Bunu veya şunu yaparsan veya bana
uyacak biçimde bazı yönlerini değiştirirsen, sana kabul gösteririm.” Bu
göstermemiz gereken ilgi ve sevgiyi bazı şartlara bağlamaktır. Ailelerin çoğu
maalesef bunun çocuk üzerindeki etkisini görememekte ve “koşullu sevgi” göstermektedir.
Mesela:
“Taktir alırsan benim oğlumsun.”
“ Ben tembel
çocuk istemem.”
“ şımarıklık
yapma yoksa annen olmam.”
Ayrıca “kıyaslama” da kabul edilmemenin
göstergesidir. Kıyaslanan kişi değersiz olduğunu, varlığından memnuniyet
duyulmadığını ve sevilmediğini hisseder.
“Ali kadar
kafan çalışmıyor.” ( Ali gibi olmadığım için beni sevmiyorlar.)
2-ONAY
Herkesin açlığını duyduğu ikinci
sihirli şey, onaydır.
Kabul, genelde olumsuzdur. Diğer insanı
hataları ve kabahatleriyle kabul edip yine arkadaşlığımızı vermedir. Ancak
onay, daha olumludur. Onayladığımız kişinin hatalarına hoşgörü göstermenin
ötesinde, onda sevebileceğimiz olumlu
bir şeyler bulmadır.
Karşınızdakinde her zaman onaylayacağınız ve
her zaman onaylamayacağınız bazı şeyler bulabilirsiniz. Bu ne aradığınıza
bağlıdır.
Olumsuz kişilikler içimizdeki en kötü yanları
bulup çıkarır, zira hep kusurlu yanlarımızı ararlar. Olumlu kişilikler
onaylayacakları bir şey bulup çıkararak içimizdeki iyiyi ortaya koyar. Onların
onayında, tıpkı gün ışığındaki gibi gevşeriz; bu duygu o denli hoştur ki,
yeniden onaylanmak ve bu hissi tekrar yaşamak için başka özellikler geliştirmek
üzere çalışmaya başlarız.
Bir çocuk psikologu kendisine “ıslah olması mümkün
değil” diye getirilen bir çocuktan bahsediyor: ‘çocuğun “denetlenemez” olduğu
söyleniyordu. İçine kapanıktı; ilk zamanlar konuşmadı bile. Ele gelir hiçbir
“tutar yanı” yokmuş gibi görünüyordu. Çocuk oymacılık yapmaktan hoşlanıyor ve
bunu iyi yapıyordu. Evde mobilyaları oymuş ve bu yüzden ceza görmüştü. Ona
birkaç oyma bıçağı ile yumuşak ahşaptan oluşan bir oymacılık takımı satın
aldım. Yaptıklarını inceleyerek “Biliyor musun?” dedim, “şimdiye kadar
tanıdığım çocukların içinde oymacılığı en iyi yapan sensin.”
Kısa sürede onaylayacak başka şeylerde keşfettim
ve günün birinde, bir şey söylenmesine zaman bırakmadan kendi odasını
toplayarak herkesi şaşırttı. Ona bunu neden yaptığını sorduğumda “Bunun sizin
hoşunuza gideceğini düşündüm.” dedi
Diğer insanın onaylayacağınız bir yönünü arayın.
Bu küçük şey önemsiz bir şey olabilir. Ancak diğer kişi, bu hususu
onayladığınızı bilsin; böylelikle gerçekten onaylayacağınız şeyler ortaya
çıkmaya başlayacaktır. Karşınızdaki kişi sizin gerçek onayınızın tadına
vardığında, başka şeyler için de onay alabilmek için davranışlarını
değiştirmeye başlayacaktır.
3-DEĞER BİLME
“İNSANLAR NEZDİNDEKİ YERİN, ONLARIN
SENİN NEZDİNDEKİ YERLERİ KADARDIR.” F.G.
Bir başka temel açlık, kişinin değerinin bilinmesine duyulan açlıktır. Değer bilme,
değerini arttırma demektir. Değerini bilmemenin, yani derini düşürmenin
tersidir. Bir insana değer verdiğinizde, gerçekte onu daha değerli ve daha
başarılı kılarsınız. Her zaman değerimizi azaltacak değil arttıracak insanlar
ararız. Diğer insanların, kendilerine değer verdiğinizi bilmelerini sağlayın.
Karşınızdakilere, sizin için önemliymiş gibi davranın.
Öğretmen Helen P. Mrosla’nın
anısı:
ONLARA DEĞER VERDİĞİNİZİ GÖSTERİN:
İnsanların
kendilerini önemli bulmalarını sağlamalısınız. Bunu nasıl yapacaksınız?
ÜÇ YÖNTEM:
1-
Diğer insanların önemli olduğunu düşünün
İnsanları “ çok önemli kişiler ’’, “ önemli kişiler ’’, “ önemsiz
kişiler ’’diye sınıflandırmak için zaman ve enerji harcamayın, istisnasız ister
çöpçü olsun, ister bir şirketin genel müdürü ; sizin için herkes önemli
olmalıdır. Bir insana ikinci sınıf muamele yapmak, size birinci sınıf sonuçlar
kazandırmaz.
Karşınızdaki insana da “önemli
olmadığı’’ hissini asla ve asla uyandırmayın. Çünkü her insan ; Afrika’da da
olsa, Amerika’da da yaşasa, cahil de olsa, zeki-fakir de olsa, zengin de olsa,
genç de olsa, yaşlı da “önemli olduğunu’’hissetmek ister. Değerli insanlar
olduklarını onlara hissettirin ve bunu samimiyetle yapın. Onlara tavır ve
davranışlarınızla “sen benim için değerlisin’’ mesajı verin .O zaman insanların
sizin için çok şey yaptığını göreceksiniz.
Karşınızdakinin aslında önemli bir
adam olmadığını içinizde duyarsanız, sizin
yanınızda onun kendisini önemli hissetmesi
olanaksızdır. Diğer insanların sizin için ne
denli önemli olduklarını bir düşünün. Eşiniz,
çocuklarınız, amiriniz, çalışanlarınız, müşterileriniz. Kendi zihninizde
onların değerini vurgulayın. Kainata
baktığımız zaman;
sonuçta yer yüzünde insanlar kadar önemli olan
başka ne vardır?
İNSANLARA DAVRANMA BİÇİMİMİZ KUŞKUSUZ ONLAR HAKKINDAKİ
DÜŞÜNCELERİMİZE BAĞLIDIR.
İNSANLAR HAKKINDAKİ HİSLERİMİZ, FİKİRLERİMİZE VE ONLAR HAKKINDAKİ
BİLGİLERİMİZE BAĞLIDIR.
MEVKİYLE DEĞİL İNSANLARLA KONUŞUN.
2-
Diğer insanları fark edin (önemseyin)
Sadece sizin için önemli olan
şeyleri “fark ettiğinizi” hiç düşündünüz mü? Bu nedenle, birisi bizi “fark
ederse” bize karşı büyük iltifatta bulunmuş olur. Bize önemimizi kabul ettiğini
göstermektedir. Bu durum, moralimizi büyük ölçüde yükseltir. Biz de daha dost,
daha uyumlu olur ve daha çok çalışırız.
Dikkat ettiyseniz küçük
çocuklar dayanılmaz bir fark edilme arzusu duyar. “Bak anne, bak!” ve “baba ,
gel de bana bak!” tüm ana-babalara aşina cümlelerdir. Ancak çocuklar fark
edilmeyi genellikle daha dolambaçlı yollarla ararlar. Yemek yemeyi reddetme,
kafasını duvara vurma, bir şeyleri kırıp-dökme gibi
Eşlerin de en sık şikayet
ettikleri konunu “fark edilmemektir”. Pek çok koca, eşinin yeni elbisesini ya
da saç modelini fark etmediğinde neden kırıldığını anlayamaz. Ama bu davranışı;
kadına göre kocasının onu dikkate
değecek kadar önemli bulmadığı anlamını
taşır.
3- İnsanlara büyüklük taslamayın
“GURUR,
KENDİNİ BULAMAMIŞ KÜÇÜK İNSANLARA AİT BİR BOŞLUKTUR.” F.G.
“BÜYÜKLERDE
BÜYÜKLÜĞÜN İŞARETİ KÜÇÜK GÖRÜNMEK, KÜÇÜKLERDE KÜÇÜKLÜĞÜN İŞARETİ BÜYÜK
GÖRÜNMEKTİR.” F.G.
Genellikle, kendi önemimizle başkasını etkileme konusunda o denli
istekli oluruz ki, o insan kendini küçülmüş hisseder ve böylece kendimizi
yüceltmiş oluruz.
Karşınızdaki kişide iyi
bir izlenim bırakmak istiyorsanız en etkili yöntem. “Onun sizi etkilediğini bilmesini sağlamaktır”. Eğer bunu
sağlayabilir seniz, O da sizi tanıdığı insanlar arasında en akıllı, en cana
yakın insanlardan biri olarak görecektir.
“İnsanlara
değerini hissettirebileceğin fırsatları kaçırma ’’
J . H. BROWN.
Pek çok araştırmanın sonuçlarını
inceleyen J. C. Staehle çalışanlar arasında huzursuzluk oluşturan ana nedenleri
önem sırasına göre şöyle sıralamaktadır.
1-
Yapılan tavsiyelerin dikkate
alınmaması.
2- Şikayetlerin dikkate alınmaması
3- Yüreklendirme eksikliği.
4- Diğer kişilerin önünde eleştirilme.
5- Fikirlerinin sorulmaması
6- Başarıları hakkında bilgi verilmemesi. (İnsanlar, başarı durumlarını
bilirlerse kendilerini daha iyi hissederler ve daha iyisini yapmaya teşvik
edilmiş olurlar.)
7- Adam kayırma.
Dikkat edilirse; bu sayılanların
her birinde, çalışanın öneminin
anlaşılmaması yatmaktadır. Yapılan işe değer vermemek, “senin işin çok önemli değil” demektir. Çalışanların
şikayetlerine kulak asmamak, “sen o kadar değersizsin ki; şikayetlerin hiçbir
anlam taşımıyor” demektir.
“Sadece insanlara değer verdiğinizde, onlarla bağ
kurup liderlik yapabilirsiniz.”
Jim
DORNAN
İNSANLARA DEĞER VERDİĞİNİZİ
NASIL HİSSETTİRECEKSİNİZ ?
Hissettirme yollarının bazıları
şunlardır:
1-BOL BOL GÜLÜMSEYİN :
“BİR
TEBESSÜMLE DAHİ OLSA, KARDEŞİNİ SEVİNDİRMEYİ İHMAL ETME.” F.G.
“GÜLER BİR YÜZ İNSANLARI SİZE DOĞRU ÇEKER.”
Gülümseme karşınızdaki insanı fark
ettiğinizin ve ona saygı duyduğunuzun göstergesidir. Onun için çevrenizdeki
insanlara gülücük dağıtın.
Tebessüm ederken endişeli ve sinirli olmak neredeyse olanaksızdır.
Gülümseme rahatlatıcıdır. Gülümseme kendine güveni gösterir.
Bildiğiniz tanışılması kolay kişiler
düşünürseniz, istisnasız hepsinin büyük tebessümcüler olduğunu görürsünüz.
Gerçek ve candan bir tebessüm, neredeyse diğer insanlarda dostça duygulara yol
açan bir “sihirli düğme” işlevi görür.
İçten gelen bir tebessüm bazı mesajlar iletir; “ Senden
hoşlandım-sana dostlukla yaklaşıyorum” aynı zamanda “beni beğeneceğini
sanıyorum” der.
Gülümsemenin ifade ettiği
diğer önemli şey “sen gülümsenmeye değersin” dir.
Tebessüm ettiğiniz kişi de bize
tebessümle karşılık verir. Gülümser, çünkü bizim gülümsememiz onun kendisini
gülümsenmeyi hak etmiş duygusu hissetmesine yol açar. Yani; kalabalığın arasında
Onu seçmişizdir, ayırt etmiş ve özel davranmışızdır.
Gülümsemenin arkadaşlık getirmesi için
onun yürekten gelmesi gerekir. Dudaklardan öteye geçemeyen gülümseme bir işe
yaramaz. Unutmayın; karşınızdakini etkileyen, sahte gülücükler değil, onun
hakkındaki gerçek duygularınızdır.
“GÜLÜMSEME ÖNCE BEYİNDEDİR, SONRA YÜZDE.” Roger AILES
Aynada alıştırma yapın. Gerçek
gülümsemeyi görür görmez tanırsınız. Aynanız gülümsemenizin gerçek mi, sahtemi
olduğunu söyleyecektir. Gülümseme hareketlerini uygulamakla aynı zamanda
gülümseme alışkanlığı ve daha fazla gülümseme isteği edineceksiniz. İnsanların kısa sürede size daha çok
ısındıklarını daha dostça tavırlar sergilediklerini göreceksiniz. Hareketlerimiz
duygularımızı, duygularımızın hareketlerimizi belirlediği kadar belirler.
Herkes sahtesiyle gerçek bir gülümsemeyi ayırt edebilir. Gerçek bir gülümsemeyi
görene dek aynanın başında egzersiz yapmayı sürdürün. Pek çok kişi, gerçek
gülümsemenin kendisine nasıl duygu yaşattığını tatmamıştır.
Birisinden bir şey isteyip
gülümserseniz, o kişi onu yerine getirmek için kendisini adeta zorunlu
hissedecektir.
Diğer insanı ısındırmak için,
tebessümün sihrini kullanın. Tebessümün gücünü dışarı çıkıp ölçebilirsiniz. Çıkın
ve çıktığınızda onun gücünü kendi gözlerinizle görün.
“Güler yüz altın anahtardır.’’
Thomas Babington MACAULAY.
“Bol bol
gülümse. Hem maliyeti sıfırdır. Hem de bedeline paha biçilemez.
H . Jocson BROWN.
2- İLGİ GÖSTERİN :
“HER SEVİYEDE İNSANIN BİR İKRAM VE
İLGİ BEKLENTİSİ VARDIR.” F.G.
Bir kişiye ne kadar ilgi gösterirseniz
size çok şey verir. Karşınızdaki kişiye ne düşündüğünüzü hareketlerinizle
göstermelisiniz. İlgi görmek herkesin hoşuna gider.
MESELA : 1- Ziyarete gelenleri ayakta karşılayın.
Hemen görüşemeyecekseniz geldiğinden haberdar olduğunuzu ve en kısa sürede
kendisini göreceğinizi bildirin.
2- Karşılaştığınız
insanlara daima hatır sorun ve size sorulduğunda mukabelede bulunun.
3- Bir ihtiyacın olup olmadığını
sorun, yardıma hazır olduğunuzu
gösterin.
4-Olanağınız varsa insanları
bekletmeyin. Bir randevuya zamanında gitmek gibi “ ufak nezaketleri” hafife
almayınız. bu ufak şeylere dayanarak karşımızdakinin önemini belirtmiş oluruz.
5-İnsanlara “özel
muamele” gösterin. Dünya da bir insan için en gurur kırıcı, en yıpratıcı
şeylerden biri “sıradan muamelesi görmektir.
6-Coşkuyla selamlayın. Selam
verirken karşınızdakiler tavırlarınızdan ve ses tonunuzdan sevincinizi
anlamalıdır. “Beni ne kadar çok seviyor.’’ demeliler.
“ RESULULLAH (A. S.) BİZE SELAMI
YAYGINLAŞTIRMAMIZI( TANIDIK, TANIMADIK HERKESE SELAM VERMEMİZİ) EMRETTİ. Ebu Ümame
3-İLGİLERİNE DE DEĞER VERİN;
İyi bir
yönetici olmak istiyorsanız; yanınızda çalışan insanların değer verdikleri
konuları ve bunları tatmin etmeyi bilmelisiniz. Bunları sağlayamazsanız; o
kişiyi kaybede bilir ya da işinden zevk almamasına neden olursunuz.
Mesleklerini, zevklerini, meraklarını tanıyın
ve kendilerine onlardan bahsedin. Bu durum onların hoşuna gider. Bu ilkeyi
yerine getirebilmek için ilgi alanlarınızı genişletin. Farklı mesleklerden ve
çevrelerden gelen insanlarla ortak noktalar bulabilmeniz için çok çeşitli bilgi
ve kültür birikimine sahip olmanız gerekir. Bunun için farklı sahalarda yazılmış
kitaplar okuyun, değişik kültürleri inceleyin. Size uyan ve uymayan insanların
davranışlarını, yaşam tarzlarını gözlemleyin. Eğer bunları yaparsanız;
göreceksiniz, her çeşit insanla konuşabilecek çok şeyiniz olacak.
“Etkilemek istediğiniz
insanların ilgilendikleri şeyleri düşünmek, her durum için kullanılabilen en
mükemmel düşünce ilkesidir.”
David J. SCHWARTZ
“Bir insana
ilgili olduğu konu hakkında soru sorduğunuz zaman onu can evinden yakalamış
olursunuz.” Herbert
N. CASSON
4- ONLARI
BEKLETMEYİN;
Bir yere zamanında gelmemeniz,
sizi bekleyenleri pek önemsemediğinize bir işaret olarak algılanabilir.
Dakik insanlar ilgili ve meraklı oldukları
izlenimlerini bırakırlar. Israrla geç kalanlar ise, konuşulması gereken konunun
pek de önemli olmadığı izlenimini verebilirler.
Bütün bu davranışların vereceği
mesaj, İnsanları ciddiye almayıp onları düşünmediğiniz izlenimidir. Ya da
onların düşüncelerini ve sağlayacakları umursamadığınızdır.
BİR
RANDEVUYA ZAMANINDA GİTMEK GİBİ “ UFAK NEZAKETLERİ” HAFİFE ALMAYINIZ. BU UFAK
ŞEYLERE DAYANARAK KARŞIMIZDAKİNİN ÖNEMİNİ BELİRTMİŞ OLURUZ.
4-İSİMLERİYLE HİTAP EDİN :
“ İsimleri
unutmamayı öğren, bu konuda başarısızlık ilginin yeterli olmadığını
gösterir.
LYNDON JOHN.
İnsanlar adlarının
hatırlanmasından -kendilerine değer verdiğinizi düşündükleri için- hoşlanırlar,
İsmi doğru telaffuz edin, doğru
yazın. Eğer bir kişinin adını hatalı telaffuz eder veya yazarsanız,
karşınızdaki kişi onun önemsiz birisi olduğuna inandığınızı düşünecektir.
İyi
tanımadığınız kişilerle konuşurken, adının önüne sürekli gerekli sıfatları
koymayı unutmayın. Bu küçük sıfatlar insanın kendisini önemli hissetmesinde
inanılmaz yardımcı olur. ( bay, bey efendi, bayan, küçük hanım, hanım
efendi,ablacığım, v.s.)
Rivayete göre;
Kartacalı Komutan ANİBAL, ordusundaki bütün askerlerin isimlerini tek-tek
bilirmiş. Eğer böyleyse askerleriyle arasındaki iletişim bağını güçlü kılmış ve
dolayısıyla da onları istediği gibi yönetmiştir.
5-ONLARI KONUŞTURUN VE DİNLEYİN :
“Herkes kendini dinleyecek adamı arar.’’
H . N . CASSON
Başkalarının anlattıklarına
ilgi göstermediğiniz her durumda, kendilerine değer vermediğiniz mesajını
göndermiş olursunuz. Ama söylediklerine kulak verdiğinizde onlara saygı
gösterdiğiniz, onları umursadığınız anlaşılır. Birini dinlemek ona
gösterdiğiniz en üst düzeyde saygıdır. Filozof Poul Tillich’ in dediği gibi; “Sevginin ilk görevi dinlemektir.”
Sabırla dinleyerek ona şöyle
diyebilirsiniz. “Sen, dinlemeye değersin”. Onun
kendisine duyduğu değeri arttırmış olursunuz. Zira her insan “söylemeye
değer bir şeyi olduğunu” düşünmekten hoşlanır.
6-TAKTİR ve TEŞVİK EDİN:
“İltifat bir fincan kahveye benzer. Gönül
alır.’’
DAVİD J . SCHWARTZ
“İnsan doğasının en
derin ilkesi taktir edilmeye duyulan iştahtır.’’
WİLLAM JAMES
“Her insan iltifattan
hoşlanır.’’
LINKOLN
“Övgü sayesinde güçsüz bir bedeni güçlü
bir hale, korku dolu bir yüreği barışa ve güvene, harap olmuş sinirleri dengeye
ve güce, kötü giden işleri zenginliğe ve başarıya, talebi ve yetersizliği
tedariğe ve desteğe götürebilirsiniz.”
Charles FİLLMORE
Hepimiz içten takdiri
özleriz. İçten bir dille övülmekten hoşlanırız. Ama bununla pek eder
karşılaşırız. Oysa övgü mucizevi bir güçtür. Övgüden aldığımız şevk, aldatmaca
değildir. Sadece sizin hayal ettiğiniz bir durumda değildir. Bilim tarafından
henüz anlaşılamamış bir nedenle, gerçek fiziksel enerji açığa çıkarmaktadır.
New Jersey’ deki Vineland Eğitim
okulunda psikolog Dr. Henry H.GODDARD “ergograf” olarak adlandırdığı bir aygıt
kullanarak yorgunluk ölçerdi. Yorulmuş çocuklar bir miktar övgü ve takdire tabi
tutulduklarında, ergograf enerjide ani bir sıçrama gösterdi. Çocuklar
eleştirildiği ve cesaretsizliğe itildiğinde ergograf da fiziksel enerjilerinin birden bire
düştüğünü haber verir. Yani bilim övgünün gücünü açıklayamasa da onu
ölçebilmektedir.
İş yaşamında övgünün gücünden
bahsederken Charles G. NİCHOLS, eskiden başkanı olduğu ‘Ulusal Kuru Üzüm
Üreticileri Birliği’ tarafından yürütülen ülke çapındaki bir anketten söz
etmişti. Binlerce çalışan ve iş verenden, çalışanlar için önemli olduğunu
düşündükleri etmenleri önem sırasına göre sıralamaları istenmişti. Çalışanların
kendi listesinde büyük ölçüde birinci sırada yer alan etmen “işin
beğenilmesiydi”. Patronlar aynı hususu yedinci sıraya koymuştu.
Açıkça görüldüğü gibi pek azımız, bir
çalışanın yaptığı işin beğenilmesinin, ona iyi yapılmış bir iş için övgü ve
takdir etmenin ne derece önemli olduğunun farkındayız.
İnsanlar her yerde evde, işte,
okulda, fabrikada övgü ve takdir edilmeye açlık duyar. Onlara açlığını çekmekte
oldukları şeyi verdiğimizde, bizim de onlardan istediklerimizi, beceri olsun,
iş gücü olsun, fikirler, işbirliği, her ne olursa olsun bize vermede bize
cömert davranmaları çok daha olasıdır.
İnsanların beğenilecek, taktir
edilecek yönlerini bulun, kendilerine bunları belli ederek iltifatta bulunun.
Yaptıkları her olumlu atılımı kutlayın. İhtiyaçları olan şeyleri vermeyi
deneyin İnsanlar takdir edilen şeyleri gerçekleştirirler. Kişilere herkes içinde iltifat edin ama eleştirinizi yalnız
olduğunuz bir zamanda yapmayı tercih edin.
İltifat, bir fincan
kahveye benzer. Gönülleri alır, içi ısıtır. İltifatın değeri iltifatın
miktarına, türüne, yerine, zamanına, üslubuna ve iltifat edilen kişiye
bağlıdır.
İltifatınızın başarınıza
katkıda bulunmasını istiyorsanız, hak eden kimseden iltifatınızı esirgemeyin.
Çünkü bütün insanlar övülmek, iltifat edilmek, fark edilmek, sevilmek, sayılmak
ve saygınlaşmak için çalışırlar. Kendilerini iyi hisseden insanlar iyi işler
yaparlar.
Onları cesaretlendirin,
onları motive edin eğer böyle yaparsanız;
1-
İnsanlarla aranızda köprü
kurulur.
2-
İnsanların kendilerine
güvenleri ve kendilerine verdikleri değer artar.
Cesaret vermek insanların zayıflıklarını görmezlikten gelip, güçlü
yanlarını ortaya çıkarmaktır. İnsanlara ne kadar değerli olduklarını ve her
şeyi başarabileceklerini söyleyin muhtemelen yapacaklardır.
Yıllar önce insanların acıya
dayanıklılığını ölçmeyi amaçlayan bir deney yapılmış;
Psikologlar bir
insanın içi buz dolu bir kovaya ayaklarını çıplak olarak sokmalarını istemişler
ve ne kadar dayanabildiklerini ölçmüşler.
Sadece bir
faktörün bazı insanların diğerlerinden iki kat daha fazla dayanabilmelerini
sağladığını görmüşler. Bu faktörün ne olduğunu biliyor musunuz.? CESARET. Yanında kendine cesaret veren
biri olan denekler, diğerlerine oranla acıya daha fazla katlanmışlar.
BİR İNSAN KENDİSİNE CESARET
VERİLDİĞİNİ HİSSETTİĞİNDE , OLANAKSIZ ŞEYLERE BİLE KATLANABİLİR VE İNANILMAZ
GÜÇLÜKLERİ YENEBİLİR.
Bundan sonra her gün bir insana sahici, candan bir övgüde bulunun. Bunu
eşiniz, çocuğunuz, amiriniz, müşteriniz veya elamanınız üzerinde deneyin ve
karşınızdakinin derhal “canlandığını” gözlemleyin. Aynı kişinin daha dostça ve
daha iş birliğine yatkın bir hale geldiğini göreceksiniz.
Amerikan Endüstrisi samimi övgünün ve gerçek takdirin sadece
çalışanların kendilerini daha iyi hissetmelerini değil, bunun yanı sıra daha
çok iş ortaya koymalarını sağladığını kanıtlamıştır.
“Teşekkür ederim”
demenin altı kuralı.
“Teşekkür ederim” sözü, doğru kullanılırsa, insan ilişkilerinde
sihirli kelimeler olabilir. Aşağıdaki altı kuralı ezberleyin. Bunlar denenmiş
ve kanıtlanmıştır.
1-Teşekkür içten olmalıdır.
Demek
istediğiniz şekilde ifade edin. Söylerken duygu ve canlılık katın. Rutin değil,
“özel” bir söz gibi gelsin kulağa.
2-Mırıldanarak değil, açıkça söyleyin.
Tam
olarak ağzınızdan çıkmalı. Karşınızdakinin ona teşekkür etmek istediğinizi
bilmesinden utanç duyuyormuş gibi davranmayın.
3-İnsanlara isimleriyle teşekkür edin.
Teşekkür
ettiğiniz kişinin ismini kullanarak kişiselleştirin. Bir gurupta teşekkür
edilecek birkaç kişi varsa, sadece “herkese teşekkürler” demeyin, onların
isimlerini telaffuz edin.
4-Teşekkür etmekte olduğunuz kişiye doğru
bakın.
Bir
insan teşekkür edilmeye değerse, bakılmaya ve fark edilmeye de değerdir.
5-İnsanlara
teşekkür etme üzerine çalışın.
Bilinçli olarak ve kasten insanlara teşekkür edebileceğiniz şeyler
arayın. Bunun aklınıza gelmesini beklemeyin. Bir alışkanlık haline gelinceye
kadar yapın.
6-İnsanlara
en beklemedikleri anlarda teşekkür edin.
“Teşekkür ederim” sözü, karşınızdakinin en beklemediği veya muhakkak hak
ettiğini düşünemediği bir anda daha
etkili olur.
Taktir ederken;
1-Taktiri hemen yapın.
2-Kesin bir dille taktir edin.
3-Neyi, niçin, hangi yönden beğendiğinizi anlatın.
En iyi sonuç, karşınızdaki hangi
hususta övgü aldığını tam olarak bilirse alınır.
4-Kişiden daha çok davranışı övün, ne veya kim
olduğu için değil.
Davranışı övmek, onu yapan kişinin
daha çok gayret göstermesiyle sonuçlanır.
Unutmayın, övgü, neye hedeflenmekteyse
onu çoğaltma ve arttırma eğilimindedir. Birisini işle ilgili olarak överseniz,
daha çok iş yapacaktır. Davranışı konusunda överseniz, davranışı daha iyi olacaktır.
Ancak yalnızca kişi olarak överseniz, sadece egoizmini ve kendini
beğenmişliğini arttırırsınız.
Doğru: (sekreterine) Son zamanlardaki
yazılarınız gerçekten kusursuz.
Yanlış: (sekreterine) Siz iyi bir elemansınız.
5-İltifat ederken olabildiğince samimi olmaya
çalışın – görünmeye değil. Yaltaklanma kolay anlaşılır ve size de karşınızdakine de bir fayda
sağlamaz. Büyük bir şey seçip içten olmamaktansa, küçük bir şey seçerek birine
övgüde bulunmak ve bunu içten yapmak çok daha iyidir.
8-KIRICI SÖZ VE DAVRANIŞLARDAN KAÇININ, YIKICI TENKİTDE
BULUNMAYIN.
“KIYAMET GÜNÜ, ALLAH İNDİNDE MAKAMCA
İNSANLARIN EN KÖTÜSÜ; DİL VE DAVRANIŞLARININ KABALIĞINDAN KAÇINARAK İNSANLARIN
KENDİSİNİ TERKETTİĞİ KİMSEDİR.” H.z.
MUHAMMET.
KENDİSİ ATEŞE HARAM EDİLEN VE KENDİSİNE
DE ATEŞİN HARAM KILINDIĞI KİMSEYİ SİZE HABER VEREYİM Mİ? ATEŞ, HALKA HER YAKIN
OLANA, YUMUŞAK HUYLU VE İNSANLARA KOLAYLIK GÖSTERENE HARAM KILINMIŞTIR. H.z. MUHAMMET.
“BİR KİMSE YUMUŞAK DAVRANMAKTAN MAHRUM
İSE HAYRIN TAMAMINDAN MAHRUMDUR.” H.z.
MUHAMMET
“ YUMUŞAKLIK VE TATLILIK BİR ŞEYE
GİRDİMİ ONU MUTLAKA TEZYİN EDER, BİR ŞEYDEN ÇIKARILDIMI ONU MUTLAKA KUSURLU
KILAR.”
H.z. MUHAMMET
“YUMUŞAK KONUŞ Kİ, KALPLERİN KAPILARI
AÇILSIN.” F.G.
“GÖNÜLLERİN
ANAHTARI YUMUŞAK HUY VE YUMUŞAK KELİMELERDİR.” F.G.
“Sen kaba, hiddetli ve şiddetli olursan işin
yürümez. İnsanlara yumuşaklıkla muamele et, yoksa onları kirpi gibi dikenli
bulursun.” MEVLANA
“Tamimiyle doğru olsa da set söz insanı
yaralar.” SOPHOKLES
“Büyük adam, küçüklere karşı davranışıyla
büyüklüğünü gösterir.” CARLYLE
Tenkidin amacı bir hatanın-eksikliğin karşımızdaki kişiye kabul
ettirilmesidir.
Tenkit etmeyin. Çünkü tenkit; insanı
savunma vaziyeti almaya kendini haklı göstermek için uğraşmaya sevk ettiğinden,
zararlıdır. Hatta tehlikelidir. Çünkü insanın hayatta en çok kıymet verdiği
izzet-i nefsine(onuruna) dokunur, hiddetini körükler.
İnsanlar hata yaptıklarında,
hatasını yüzüne çarpmayın. Onu toplum içinde kesinlikle mahcup etmeyin.
Hatalarını düzelteyim derken bir hata da siz yapmış olursunuz. Onu sindirerek,
cevap hakkı tanımayarak, suçlu olduğu duygusunu aşılayarak, üzerine yürüyerek
uslandırmaya çalışmayın. Haklı olduğunuz zaman insanlara bu haklılığınızı
incelik ve nezaketle kabul ettirin, yanıldığınız zaman ise yanlışınızı hemen
kabul edin.
Hiddetlendiğiniz zaman, sizi
hiddetlendiren kişiye ağır konuşmakla içinizi döküp rahatlamış olursunuz. Fakat
karşınızdakinin ne hale geldiğini bir düşünür müsünüz?
“Yumruklarınızı
sıkarak bana geldiğiniz takdirde, benim yumruklatırımı iki misli sıkacağıma
inanabilirsiniz. Fakat bana gelir de; ‘Gelin şu meseleyi birlikte konuşalım,
anlaşmazlığın sebebini anlayalım” derseniz, çok geçmeden aramızda ciddi bir
ayrılık bulunmadığını hatta anlaştığımız noktaların, ayrıldığımız noktalardan
çok daha fazla olduğu belirir ve birlikte hareket etmemize hiçbir mani
bulunmadığı derhal anlaşılır.”
WILSON
Eğer tenkit edilecekse ;
1-Başkalarının hatalarını tenkit
etmeden önce kendi hatalarınızdan söz edin, her insanın hata yapabileceğinden
bahsedin. Böylece onun kendi hatalarını kabul etmesini sağlamış olursunuz.
2-Toplum içinde hiç kimseyi tenkit
etmeyin Bu tarz konuşmaları baş başa yapın.
“Herkesin önünde öv. Tenkitlerini bir kenara
çekerek söyle.” H. Jackson BROWN
3-Şikayet ve tenkidi doğrudan ilgili
şahsa yapınız, aracı kullanmayınız.
4-Tenkit ve şikayetin sebepleri açıkça
anlatılmalıdır. Hem gerekçe hem de niyet ortaya konulmalıdır. Amaç da
belirtilmelidir.
5-Tenkitte kıyaslama yapmak en büyük
hatadır. “sen böyle yaptın., yanlıştı. Halbuki Erol hiç böyle
yapmıyor...."”çıkışı hem gereksiz, hem tahrip edicidir. Kişi yok edilmek
istendiğini, varlığından hiç memnuniyet duyulmadığını, olumlu yönlerini göz
ardı edildiğini düşünür.
6-Biriktirerek yapılacak tenkit
görüntünün net olmasını engeller. Savunma isteğini arttırır. Konunun kabul
edilme ihtimalini azaltır. Her tenkitin tek konusunun bulunması doğru olur.
7-Tenkit zaman geçirilmeden yapılmalı.
Başkalarını kötüleyeceğimize onları
anlamaya çalışalım. Onların yaptıkları işleri niçin yaptıklarını gözlemleyelim
ve inceleyelim. Böyle bir davranış eleştiriden daha çok değerli ve verimlidir. “Her şeyi bilmek, her şeyi bağışlamaktır.”
Doktor johnson’ un dediği gibi
: “Tanrı bile insanların yaşamını son bulmadan, insanları yargılamıyor.”
Öyleyse bu iş bize düşmez.
9- MUTLULUK VE
ÜZÜNTÜLERİNİ PAYLAŞIN :
Nişan, evlenme, doğum gibi mutlu günlerde çiçek ya da tebrik kartı
göndermeyi ve tebrik ederek mutluluklarına katılmayı, hastalık – kaza gibi
durumlarda “geçmiş olsun’’ dileklerini sunmayı, ölüm hallerinde de yakınlarına
taziyede bulunmayı hiçbir zaman ihmal etmeyin. Dini ve milli bayramlarda
tebrikleşmeyi unutmayın.
Manisa da birlikte görev yaptığımız müzik
öğretmeni arkadaşımızın Bursa’da yapılan
düğününe gitmiştik. Düğün sonrası bir gün “Sizin düğünüme gelmeniz beni çok
etkiledi. Gelen olmaz diye düşünüyordum. Benim için sizin apayrı bir yeriniz
var” demişti.
“Bir kişinin başarısı
karşısında onu kutlama ve üzüntülü durumlarında taziyelerini bildirme
fırsatlarını hiçbir zaman kaçırma.’’
LYNDON JOHNSON
10-HEDİYE ALIN : Hediye vermek : karşıdaki
kişiyi önemsediğinizi, ona değer verdiğinizi gösterir. Kalpleri birbirine
yakınlaştırır. Onun için eşinize, anne – babanıza, çocuklarınıza, dostlarınıza
hediye almayı ihmal etmeyin.
“MUSAFAHA EDİN Kİ KALPLERDEKİ KİN
GİTSİN, HEDİYELEŞİN Kİ, BİRBİRİNİZE SEVGİ DOĞSUN VE ARADAKİ DÜŞMANLIK
GİTSİN.” H.z Muhammet
(S.A.V.)
“Küçük
hediyeler dostluk, büyük hediyeler sevgi meydana getirir.’’
LICHTERBERG
“BAŞKALARINI ZİYARET VE ONLARA HEDİYE
VERMEK KALPLERİN KİLİTLERİNİ AÇAN İKİ ALTIN ANAHTARDIR. F.G.
HEDİYELEŞİN, ÇÜNKÜ HEDİYE SEVGİYİ
ARTTIRIR, KALPTEKİ KÖTÜ HİSLERİ GİDERİR. H.z Muhammet (S.A.V.)
HEDİYELEŞİN, ÇÜNKÜ HEDİYE KALPTE
KARALIK OLAN (KİN, BUĞZ VE DÜŞMANLIK) DUYGULARINI GİDERİR.
11-ONU ARAYIN, ZİYARET
EDİN :
ZİYARETLEŞİN, ÇÜNKÜ ZİYARET SEVGİYİ PERÇİNLER. H.z Muhammet (S.A.V.)
Bunun bir büyük avantajı şudur ki; siz onların
yanına geldiğinizde söyledikleri her şey daha samimi, daha gerçek, daha “derin”
olacaktır. Kendilerini daha rahat ifade edeceklerdir. Bir insanın problemini
gerçekten anlamak için onun “evine” gitmeniz, çağırmanızdan daha etkilidir.
Aramayan insanlar sizi sevmiyor demek değildir. Ama onların
aramaları sizi daha çok memnun eder. Arayan insanların sizin için apayrı
yerleri olur. Siz de dostlarınızı arayıp ziyaret etmeyi ihmal etmeyin.
“Gerçek
dostlar iyi günlerinizde davet edince sizi ziyaret ederler, kara günlerinizde
davetsiz gelirler.’’ THEOPMRASTUS
12-YARDIM SEVER (DİYERGAM)
OLUN, ONLARIN YARDIM ETMELERİNE DE OLANAK SAĞLAYIN:
“İYİLİĞİN MÜKAFATI İYİLİKTEN BAŞKA BİR
ŞEY OLUR MU?” Rahman 60
“ALLAH SANA NASIL İHSANDA BULUNDUYSA
SEN DE BAŞKALARINA İHSANDA BULUN.” Kasas
77
İNSAN NEFSİ, KENDİNE İYİLİK YAPANI
SEVME FITRATI ÜZERİNE
YARATILMIŞTIR. H.z Muhammet
(S.A.V.)
“İYİLİK GÖRMENİN YOLU İYİLİK YAPMADAN
GEÇER.” F.G.
“ŞERRİNDEN ENDİŞE ETTİĞİN KİMSEYİ, BİR
DE İYİLİKLERİNLE YUMUŞATMAYI DENE!” F.G
“İNSAN ALMADAN ÖNCE VERMESİNİ BİLMELİ
Kİ, ALMA MEVSİMİNDE KAT-KAT ALABİLSİN.”
F.G.
Kendinizi unutarak başkalarını
düşünün. Kendisi için her türlü fedakarlığa kanlandığınızı gören bir kimse sizi
mutlaka takdir edecektir.
“İyilik
hiçbir zaman boşa gitmeyen yatırımdır.” THOREAU
“Hizmet etmeksizin hiç kimse büyük olmayı
başaramaz. Hizmet büyüklüğün gereğidir.”
GOETHE
“Dostuna da düşmanına da yardım et, çünkü o zaman
dostunla daha yakın dost, düşmanınla da dost olursun.”
CLEDBUL
Yardıma gereksinimi olan kişilere
yardım etmenin yollarını arayın ve kendi tarzınızla yardım edin. Bunu, sonradan
alacağınız karşılık için değil, insanlar zor durumda olduğu ve desteğe
gereksinimleri olduğu için yapın.
Ayrıca size yapılan küçük büyük her
iyiliği takdir ettiğinizi gösterin. Size her hangi bir şekilde yardım eden ya
da etmeye çalışan kişilere yalnız teşekkür etmekle kalmayın. Onlarla sürekli
bağlantıda olun. Size verdikleri yardımı, düşünceyi ve araçları gelişmenizde
kullanın. Birine gerçekten yardımınız dokunduğunu bilmek, çok tatmin edicidir;
bu tatmin duygusunu başkalarına da tattırın
13-ŞAKA YAPMAYIN (TAKILMACILIĞI BIRAKIN)
“KARDEŞİNİ ALAYA ALRAK ONUNLA
ŞAKALAŞMA” H.z Muhammet (S.A.V.)
Takılmak ve şaka yapmak, karşınızdakinin kendi gözündeki değerini
hedeflemektedir. Kişilerin kendi gözündeki değerini tehdit eden şeyler zevkli
olduğu zaman bile tehlikelidir. Alaycılığın bünyesinde her zaman acımasız bir
yan bulunur ve diğer insana kendisini küçülmüş hissettir.
Pek çoğumuz diğer insanların bundan
hoşlanacağını düşünerek onlara takılırız. Karşımızdakinin zekamızı fark etmesini,
alaycılıktaki mizahı görmesini ve söyleneni üzerine almamasını umarak
iğneleyici sözler söyleriz.
Kamuoyu araştırmaları göstermiştir
ki, insanlar yakın arkadaşları tarafından bile yapılsa şakalara maruz kalmaktan
hoşlanmamaktadır. Yine de arkadaşlarınızın şakadan hoşlanmadığınızı bilmelerini
istemeyiz; oyun bozan olduğumuzu düşünmelerinden endişe ederiz. Bu nedenle en
iyi arkadaşlarınız dahi şakadan hiç hoşlanmadığını söyleyemeyecektir.
ESPRİLİ OLUN: Espri
anlaşmazlıkları çözer, kızgınlığın önünü keser, kayıtsız davranışları önler ve
endişeyi giderir. Böylece baskı veren durumları yapıcı bir şekilde düşünmenize
yardımcı olur.
Neşeli ve
mutlu bir mizacınız olmalı. Hiç bir şey donuk bir “Lider” den daha
kötü
değildir. Neşe bulaşıcı, motive edici ve moral yükseltici bir şeydir.
“Yükselecek tansiyonu düşürebilmek için esprili
olun.”
Sang H. KIM
Gülmek bize iyi gelir,
çünkü:
1-Vücudun rahatlaması için beynin
salgıladığı endorphini arttırır.
2-Vücudun strese tepkisi olan
kortizonu azaltır ve sakinleşmemizi sağlar.
3-Beynin yaratıcılık merkezini harekete geçirir ve böylece,
a-)Yeniliklere, belirsizliklere, değişikliklere karşı hoşgörülü
yaklaşır.
b-)Geniş fikirli olur.
c-)Sorunları çözümlemede ilerleme kaydeder.
d-)Risk almaya yatkınlaşır.
Yöneticiler İçin Espri Kullanımı
Eğitimcisi ; C. W.Metcalf ; Esprinin etkilerini şöyle dile getiriyor.
1-
Fiziksel enerji seviyesini destekleyen hevese
yol açar.
2-
Atikliği ve zihinsel randımanı
arttırır.
3-
Kişisel ilişkileri geliştirir.
4-
Anlamı netleştirir ve kavramayı
arttırır.
5-
Buzu kırar, fikir ayrılığını
değiştirerek iş birliğini, dostluk hissini ve ekip çalışmasını geliştirir.
6-
Konsantrasyonu geliştirir.
Stres altındaki zihinler yavaş işler ve zor konsantre olurlar.
“ Espri anlayışı başarılı
kişilerin niteliğidir.”
A.B.D. İşletmesinin
Yeni Kahramanları Kitabının Yazarı Charles Garfıeld
Espri yapma yeteneği altı unsura bağlıdır;
1- Araştırmacı olma
2- İlişkin kılma Dinleyiciler anlattığınız
malzeme ile ilişkili olmalıdır.
3- Ritim giriş, orta
ve son arası uyum
4- Prova Daha önce
birilerine anlatın. Anlatım temposunu yakalama adına bu gereklidir. Doğru
sözcüğü uygun yerde vurgulamak, doğru noktada duraksamak, can alıcı noktayı tam
zamanında anlatmak .
5- Rahat olma
6- Riske girme Etkili olur ya da olmaz siz anlatın.
Anlattığınızı imkanınız varsa bir videoya alıp seyredin neden
güldürdüğünüzü ya da güldürmediğinizi gözlemleyin.
KENDİNİZİ GELİŞTİRMEYE ZAMAN AYIRIN, UFKUNU
GENİŞLETİN:
Sahip olduğu şeylerle yetinmeyin, daha
iyiye ve kusursuza ulaşma gayreti gösterin. Bir insanın yaşamındaki olumlu
gelişmeler, her zaman kişisel gelişmeyi gerektirir. Görüşünüzü gerçekleştirmek
için nasıl bir gelişme içinde olmanız gerektiğini düşünün. Sonra da arzu
ettiğiniz kişi olabilmek için neler öğrenmeniz gerektiğini belirleyin.
Öğrenmeyi ve gelişmeyi hep sürdürün, okumaya aşık olun.
“NE YAZIK
Kİ, BU GÜNKÜ İNSANIMIZIN EN KAREKTERİSLİK BİR YANI, OKUMAMAK VE DÜŞÜNMEMEK.
ZANNEDİYORUM BİZİ VERİMSİZ HALE GETİREN DE İŞTE BU. İSTİSNALAR OLSA DA, BU BİR
GERÇEK.” F.G.
“ÇOK KİTAP
OKUMALI, MESELA BİNLERCE SAYFALIK KİTAPLAR ÇOK KISA ZAMANA SIKIŞTIRILARAK
OKUNMALI VE HAZMEDİLMELİ. KİTAP OKURKEN DE DİKKATİMİZİ ÇEKEN ORİJİNAL YERLER
NOT ALINMALI VE GEÇMİŞ MALUMATIMIZA DAYANARAK GÖRDÜĞÜMÜZ EKSİKLİKLER
TAMAMLANMALIDIR. F.G.
“ Bulunduğunuz yerin en iyi süngeri siz olun.”
“En büyük ve karlı yatırım,
kendine yapılan yatırımdır.”
David J. SCHWARTZ
1-Başkalarının fikirlerine kulak verin.
“KİMDEN
GELİRSE GELSİN İNSAN, KENDİ SİSTEMİNE, KENDİ DÜŞÜNCELERİNE, KENDİ DÜNYASINA VE
KENDİ MENFAATİNE OLACAK BİLGİ VE MÜLEHAZALARDAN FAYDALANMAYI BİLMELİ VE HELE
TECRÜBE SAHİPLERİNİN TECRÜBELERİNDEN YARARLANMAYI DA, ASLA İHMAL
ETMEMELİDİR.” F.G.
“AKILLI
İNSAN YANILMAYACAĞINI İDDİA EDEN VE
BAŞKALARININ FİKİRLERİNE KARŞI MÜSTAĞNİ KALAN İNSAN DEĞİLDİR. AKILLI İNSAN
YANILMASININ BEŞERİ OLDUĞUNU KABULLENEREK, İŞLEDİĞİ HATALARI DÜZELTEN VE
DEĞİŞİK DÜŞÜNCELERİ DEĞERLENDİRİP ONLARDAN İSTİFADE ETMESİNİ BİLEN
İNSANDIR.
F.G.
Yeni fikir ve önerilere açık olun.
İşe yaramaz, yapılamaz, hiçbir değeri yok, aptalca gibi kelimeler ağzınızdan
hiçbir zaman çıkmasın.
Farklılık çeşitlilik, zenginlik
demektir. Şöyle bir düşünün çevrenizde bilgilerinden, tecrübelerinden,
zekalarından faydalanılacak kim bilir kaç insan var.
Yeni fikir ve görüşlere açık
olduğunuzu karşı tarafa hissettirin. Çalışanların fikirlerinden ve
düşüncelerinden istifade etmesini bilin. Farklı düşüncelerin toplandığı bir
havuz olun.
Hiçbir müdür
; kendisini emri altında çalışan personelin tamamından daha akıllı
saymamalıdır.
Yüzlerce personelin çalıştığı bir işyerinde bilgilerinden,
tecrübelerinden, zekalarından
faydalanılacak kim bilir kaç insan vardır?
Japonlar bunu çok iyi yapıyorlar.
Çalışanların her türlü teklif, tavsiye ve uygulamalarına kapıları açıktır.
Herkesin düşündüğünü söyleyebildiği bir ortamda ortaya çok güzel şeyler çıkar.
Nerede hür düşünmek ve düşündüğünü
söylemek kısıtlanmışsa, orası geri kalmıştır.
Ayrıca bize fikir de vermesine olanak
tanımadığımız sürece, bir insanın kas gücünün yüzde yüzünü elde etmeniz
psikolojik yönden olanaksızdır. A.B.D.’ de Endüstri işçileri üzerinde tutulan
kayıtlarla bu husus şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmıştır. Yönetimde
kesinlikle söz sahibi olmayan, öneri ve fikir katkısında bulunmayan, kendi
düşüncelerini ifade etmelerine izin verilmeyen işçiler, tavsiyelerde bulunmaya teşvik edilenlere kıyasla daha az
iş yapmaktadırlar.
Kalımcı Yönetim Robert C. Hood’ un her alanda
kullandığı yöntem. Bu sistem ailede de uygulanılabilir. Haftalık toplantılarla
çocuklar dinlenir, onların da fikirleri alınır.
“İNSANLAR
OLUŞTURMASINA YARDIMCI OLDUKLARI ŞEYLERİ DESTEKLERLER.”
“Hayatta
başarılı olmanın sırrının başkalarının tecrübelerinden yararlanmayı bilmek,
verilen öğütleri can kulağıyla dinlemek, ilgili yayınları dikkatle okumak ve
kazanılan bilgileri değerlendirmek olduğuna inanırım. Dolayısıyla iş
hayatındaki başarımı, mesai arkadaşlarımla kurduğumuz; uzun yıllar süren yakın
iş birliği sağlamıştır.” Vehbi KOÇ
2-Beyin takımınızı kurun
“GÜNDEM
BELİRLEMEK VE HADİSELERİN NABZINI ELDE TUTABİLMEK İÇİN DEVAMLI FİKİR VE DÜŞÜNCE
ÜRETEN BİR ‘BEYİN KADROYA’ VE DÜŞÜNCELERİ PRATİĞE DÖKECEK ‘DİNAMİK İNSANLARA’
İHTİYAÇ VARDIR. TABİİ BÜTÜN BUNLAR, BİRER PLAN VE PROGRAM GEREKTİREN İŞLERDİR.” F.G.
Artık “Tek
Adam” “ One Man Show” devri geçti. Başarılı olmak istiyorsanız takımınızı kurun. Sermayede, çalışmada ve düşüncede
kolektif hareket edenler için karın
sınırı yoktur. Vehbi
KOÇ
3-Kendinizi başarılı insanlarla karşı karşıya
getirin
Başarılı insanları
gözlemleyin. Onlara sorular sorun. Onları taklit edin. Göreceksiniz zamanla
onlar gibi düşünmeye başlayacaksınız.
4-Olumsuz düşünenleri yakın arkadaş olmaktan çıkarın.
Kendilerine ait hiçbir hayali olmayan
insanlar, sizinkileri göremezler. Bu tarz insanlar gelişiminizi engeller, sizin
duyduğunuz aşk ve şevki öldürürler.
GÖRÜŞ (Vizyon) SAHİBİ OLUN.
“Göz bozukluğu
gördüklerimizi sınırlar, görüş bozukluğu ise yaptıklarımızı.”
Franklin FIELD
Webster Sözlüğü’nde görüş(vision) kelimesi şöyle
tanımlanmaktadır. “normal görme dışında görüldüğü varsayılan nesne;...gerçekte
görünmediği halde bir şeyi algılama yeteneği, örneğin zihinsel yetenek, güçlü
önsezi....hayal etme gücü
Kelime anlamından uzaklaşıp, mecazi
anlamda kullandığımızda ise; GÖRÜŞ: Önümüzde
bulunandan daha fazlasını görebilme yeteneğidir. Başkaları tarafından kolayca
fark edilmeyen özellikleri görebilmek demektir. Fırsatı görebilmek demektir.
“Şans, hazırlıklı
olarak fırsatlarla karşılaşmaktır.”
Anthony
Robbins
“ Gelecek
daima; olabilecekleri açıklığa kavuşmadan uzun süre önce görenlerin olacaktır.”
Geleceği gözler önünde
canlandırabilme yeteneği için de kullanılır. (Walt Disney görüş sahibiydi.)
“Görüş,
önümüzdeki günlerde nasıl ve neler olabileceği
veya olması gerektiği hakkında zihnimizde canlanan resimdir.” Yazar George BARNA
Görüş büyük yararlar getirir ve
muazzam fırsat kapıları açar. Bir insanın gücünü arttırır. Görüş büyüdükçe,
verdiği güç de artar.
GÖRÜŞÜN
SAĞLADIĞI FAYDALAR:
1-Görüş işimize değer katar. Her görevin bir değeri vardır. En sıradan görev bile, daha büyük
bir amaca hizmet ettiğinizi gördüğünüzde size bir tatmin hissi verebilir.
Bir binada tuğla örmekte olan üç ustayla konuşan adamın hikayesi
gibidir. Adam ilk ustaya “Ne yapıyorsun?” diye sormuş. Usta; “Ekmeğimi
kazanıyorum” demiş. Aynı soruyu ikinci ustaya yönelttiğinde, “Tuğla örüyorum”
yanıtını almış. Sıra üçüncü adama geldiğinde ise, tuğlacı şevkle; “Katedral
inşa ediyorum” demiş. Bu insanların üçü de aynı işi yapmaktaydı. Ancak sadece
üçüncüsü, bir görüşle güdülenmişti. Büyük resmi görmesi, işine değer
katmaktaydı.
2-Görüş,
geleceğinizi önceden haber verir. Görüşünüz olduğunda, geleceğiniz
muhtemelen o vizyonun gerçekleşmesi olarak ortaya çıkacaktır.
GÖRÜŞÜN ÖNÜNE GEÇEN ENGELLER
1-Geçmişimiz, görüşümüzü sınırlayabilir.
Geçmişimiz , muhtemelen başka her
şeyden daha fazla bizi sınırlama gücündedir. Genelde gelecekteki olasılıkları
geçmiş başarılara veya başarısızlıklara bakarak gözden geçiririz. Özellikle
zorlu, zedeleyici ve başarısız bir geçmişiniz varsa, gelecek hakkındaki
görüşlerinizi geliştirmek için daha çok çalışmanız gerekir. “Öğrenilmiş çaresizlik”
girdabını kapılmayınız.
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK : Bu kavram bize
başarısızlığın kesinlikle öğrenilmiş
olduğunu gösteriyor.

![]() |

![]() |
![]() |
||

Köpek balığı, diğer balığı
yemesin diye araya cam bölme konuluyor. Köpekbalığı diğer balığı yemek
için çabalayıp duruyor. 28
saat sonra köpekbalığı, aradaki cam bölme kaldırılmış olmasına rağmen, balığı yemekten vazgeçiyor. Çünkü benim bu balığı yemem
mümkün değil diye düşünüyor.
İnsanlar da böyle
olabilir. Başarısız olacağınıza gerçekten inanıyorsanız, görüşünüzü sınırlamış
olursunuz. Bunu düşünün. Büyük hayaller görmeye hazır olun ve sınırlarınızı
deneyin. Gücünüzü hapsetmeyin.
2-Mevcut baskılar, görüşümüzü sınırlayabilir.
Günün birinde
yiyecek almak üzere eşeğini pazara götüren Nasrettin Hoca ile oğlunun öyküsü;
Hoca eşeğin üzerinde giderken, oğlu yürüyormuş. Yoldan geçenler: “Aman Yarabbi,
gayet sağlıklı adam eşeğin üzerinde gidiyor, zavallı çocuk yürüyor” demiş.
Bunun üzerine Hoca
oğlunu eşeğe bindirmiş. O zaman etrafındakiler: “Ne büyük saygısızlık. Babası
yürüyor, oğlu eşeğe biniyor” demişler.
Bunun üzerine ikisi de eşeğin üzerine
binmiş. Gelen-geçen de, “Ne acımasız insanlar-ikisi birden zavallı eşeğin
sırtına binmiş”, demişler.
Bunun üzerine ikisi
de inip, eşekle beraber yürümeye koyulmuş. İnsanlar: “Ne akılsızlık, sapasağlam
eşek boş dururken, ikisi de yürüyor” demişler.
Sonunda gün
ilerlemiş, Hoca, oğlu ve eşek pazara varmışlar. Onların gelişini görenler
şaşırmış: baba-oğul, eşeği sırtlamışlar taşıyorlarmış!
Nasrettin Hoca gibi biz de duyduğumuz baskılardan o kadar çok
etkileniriz ki, nereye ve neden gitmekte olduğumuzu unutabiliriz.
Çok önemli işler ve boş konuşmalar bizi
o denli meşgul edebilir ki, zihnimizde görüşe yer kalmaz. Bunun sizin de
başınıza gelmesine izin vermeyin.
3-Sorunlar, görüşümüzü sınırlayabilir.
Tarih, sorunlarla karşılaşan, ancak bunları aşmayı başaran büyük
insanlarla doludur.
Örneğin; Eski
dünyanın büyük hatibi ÇİÇERO kekeme
idi. Konuşmaya başladığı zaman herkes ona kahkahalarla gülüyordu. Ancak O büyük
bir hatip olma görüşünü taşıyordu. Deniz kenarında ağzına çakıl taşları
koyarak, aylarca konuşma egzersizleri yaptı.
Jül SEZAR, sara
hastası olmasına rağmen önce general, sonra da imparator oldu.
BETHOVEN, sağır
olmasına rağmen senfoniler besteledi.
Charles DICKENS, bir
ayağı aksamasına ve yoksul bir aileden gelmesine rağmen Viktorya devri
İngiltere’sinin en büyük romancısı oldu; zira yazar olma görüşüne sahipti.
Herkesin sorunları vardır. Bazıları, doğuştan gelen
eksikliklerdir. Diğerleri, kendi kendimize oluşturduğumuz problemlerdir.
Sizinkiler ne olursa olsun, onların gelecek üzerine oluşturduğunuz görüşleri
yok etmesine izin vermeyin.
4-Bakış açısından yoksun olmak, görüşümüzü
sınırlayabilir.
Bakış açısından yoksun olma, muazzam
ölçüde kısıtlayıcıdır.1801’lerde Birleşik Devletler Patent Dairesi’ndeki bir
görevlinin, değeri olan hiçbir şey icat edilemeyeceğini sandığı için; çünkü
hiçbir gelişme o dönemde olmamıştı, dairenin kapatılması gerektiğini söylemiş
olduğunu, düşünebiliyor musunuz? 1900’den bu yana sağlanan teknik gelişmeleri
düşündüğümüzde, birin böyle bir tavsiyede bulunmuş olduğuna inanmak, olanaksız
geliyor.
Bakış açısı ile ilgili sorunlarınız
varsa, her şeyi daha değişik bir bakış açısından görmeye çalışın. Diğer
kültürleri inceleyin. Sonra, bir tek gözünüzü geleceğe dikerek, şimdiki zamana
bakın.
“Ancak görünmeyeni görebilen,
olanaksızı başarabilir.”
Frank GAINES
5-Mevcut durumumuz, görüşümüzü sınırlayabilir.
Yeteri kadar ister ve elde etmek
için gereken bedeli öderseniz, hemen her şey mümkündür. Ne kadar sınırlı
görünürse görünsün, mevcut durumunuzun görüşünüzü çalmasına izin vermeyin.
Hayalleriniz büyük olmalı.
SORUNLARI
ÖNCEDEN GÖREBİLMEK İÇİN AHENK USTASI OLUN:
“İDARECİ
HERŞEYDEN HABERDAR OLMALI AMA HERŞEYE DE MÜDAHALE ETMEMELİDİR.” F.G.
Ritimde bozulma olup olmadığını sık-sık kontrol edin . Yanlış
sesleri derhal fark edin. İşletme içi hastalıklara karşı dikkatli olun.
“BERABER ÇALIŞTIĞIMIZ
ALTTAKİ İNSANIN MEMNUNİYETİ ÇOK ÖNEMLİDİR.”
F.G.
“Kıvılcımları göremeyenler
yangınları önleyemezler”
Gizli anlaşmazlıklar, gaz kaçağı gibidir. Gaz kaçağının farkına
varılmadığı takdirde odayı tamamen doldurur ve dışardan gelen birinin yakacağı
bir kibrit her şeyi havaya uçurur. Gizli çekişmeler, örtülü rekabetin gereği
anlaşmazlıklar, kişisel uyumsuzluklar faaliyet sürecinin bir yerini
karıştırabilir, en önemlisi başka insanları içine alabilir.
“BİR
ARKADAŞIN PROBLEMİ VARSA ONU MUTLAKA DİNLEMELİYİZ., ONDAN SONRA KARAR
VERMELİYİZ.” F.G.
Bir müessese insan
vücudun gibidir. Bu yüzden herhangi bir yerindeki sakatlık
veya hastalık, vücudun diğer organlarını da hiç şüphesiz etkiler. Sağlıklı yaşamak için vücudun bütün
organlarının uyum içinde çalışması gerekir. Müesseselerde böyledir. Küçük
rahatsızlıklar tedavi edilmediği
takdirde büyük hastalıklara sebep olur. Eğer önlem alınmazsa müessese hayatı tehlikeye girer. Onun için potansiyel problem kaynaklarını iyi
izlemelisiniz. Yani; Problem olabilecek ya da çıkarabilecek kişileri, odakları
ve şartları. Böylece problemi çıkmadan önce önleme şansınız olur.
“Hiçbir
problem zamanın geçmesine tahammül edemez.”
SANG H.
KIM
Onun için
olaylarla denetiminizden çıkmadan önce ilgilenin.
Problemlerin iyi yönleri de vardır; “Çıkan problem bize o ana
kadar göremediğimiz ayrıntıları görme, duyamadığımız sesleri duyma imkanı
verir.”
“Küçük ikazların büyük değeri vardır.”
“ Duvarda belirecek bir
çatlak, binayı kurtarabilme fırsatıdır.”
ELEMANLARINIZA İŞ TATMİNİ
SAĞLAMALISINIZ
“KÖTÜ ORTAMDA İYİ İŞ ÇIKMAZ.”
1-
Personelinize güven vermelisiniz. Acaba beni ne zaman işten çıkartacak psikolojisi içinde olan insanlardan verim alınamaz.
2- Çalışacakları temiz bir ortam
sunmalıyız.
3-
Dinlenme zamanlarında onları rahat ettirecek mekanlar olmalı ( Amerikan Kolejinde öğretmen odasında çay set vardı isteyen
çayını içiyordu.)
4-
Adaletli ve tatmin edici bir ücret politikanız olmalı. Müessesede ücretler çalışma oranına göre tespit edilmelidir.
Çalışanla, çalışmayanın aynı ücreti aldığı bir iş yerinde canlılık, verim ve
zevk olmaz. Ne kadar iş üretirse üretsin aynı ücreti alan birisi, zamanla yavaş
çalışmanın daha iyi olduğunu düşünecektir. Ayrıca aldığı ücreti verdiği
hizmetle ödeyemeyen hiçbir personel yerinde kalmamalıdır.
5-
Onlara yapacakları değişik işler bulmalısınız Aynı işi yapmak, yapılan işin sınırlı olması, insanın ruhunu
sıkar. İnsanlar yeteneklerini geliştirebilecek bir dizi etkinlik yürüttükleri
zaman işlerine daha çok sarılırlar
6-
Verdiğiniz görevin tamamını yapmalarını sağlayın İşin küçük
bir bölümünü değil de tamamını yapmak, baştan sona işi götürmek, “bunu ben
yaptım” ya da “şunu ben ürettim” diyebilmek insana hoşnutluk verir.
Ayrıca şu hususlar personelinizin
memnuniyeti açısından çok önemlidir:
1-Onlara gösterdiğiniz özen
2-Sizinle ilişkisi
3-Kararlarınıza katılımı
4-Düşüncelerinin kabul görme derecesi
5-Çalışma şartları
6-İş tatmini (İşi anlamlı bulmalı, iş önemli ve ilginç görüldüğünde
çalışanlar daha fazla motive olur. Onun için değecek bir şeyi yaptığına veya
ürettiğine inanmalı.)
7-Sorumluluk taşımak (İnsanların
işte kendilerini rahat hissetmeleri için onlara belli bir oranda özerklik
tanımak gerekir. Bu da şu demektir;
a)
Özgürlük tanımak : Emirler
vermek yerine, insanlara kendi görevlerini programlama ve yürütme yetkisini tanıyın. Bu onları, kendi yöntemlerini geliştirmeye, sorumluluk
alma konusunda hazır olmaya ve sorumluluk almadan mutlu olmaya yöneltecektir.
b)
Güç vermek : Bütün kararları
kendiniz vermek yerine, çalışanların yaptıkları işin sonucundan sorumlu
olmalarını sağlayın. Bu yaptıkları işten kişisel olarak gurur duymaları
sonucunu getirecektir.
İnsanlara,
sorumluluk alma fırsatını tanımanız önemlidir. İşin içine ne kadar çok
girerlerse, o oranda sorumluluk alma isteği taşıyacaklardır.
Bu nedenle hangi kişilere , ne gibi
sorumluluklar verilmesi gerektiğini belirlemelisiniz. Şaşırtıcı sonuçlar elde
edebilirsiniz. Örneğin; hiç fazla mesaiye kalmayan ve işle ilgisi yokmuş gibi
görünen bir yardımcının aslında sorumluluk eksikliğinden şikâyetçi olduğunu,
sorumluluk verildiğinde gece gündüz iş yerinden çıkmadığını göreceksiniz.
İnsanın
beklediği sorumluluğu ona yüklemek, büyük bir motivasyondur. Ek sorumluluklar
vermek de öyledir. Tabii, sorumluluk almanın, kendilerini geliştirmenin bir
yolu olduğunu ve gelişmelerini dikkatle izlediğinizi, insanlara açıkça
belirtmeniz şartıyla.
İŞİ NE KADAR ANLAMLI HALE GETİRİRSENİZ, İNSNLAR YAPTIKLARI İŞE O
KADAR İLGİYLE SARILIRLAR. İNSANLARA NE KADAR ÖZERKLİK TANIRSANIZ, SONUÇLARIN SORUMLULUĞUNU
ÜSTLENMEYE O KADAR ÇOK GÖNÜLLÜ OLURLAR.
DÜRÜST OLUN:
“DOĞRULUK ŞİARINIZ OLSUN. BU YÜZDEN
İSTERSE ALEM HALKI SİZE APTAL DESİN. ONLARIN ALAYLARA VE DUDAK BÜKMELERİ, SİZİ
KIRACAK YERDE, ZEVKLENDİRSİN. BİR GERÇEĞİ ORTAYA VURURKEN ALAYA ALINMAK
ŞEREFTİR. ŞUNU BİLİN Kİ; İNSAN NE KÖTÜLENMEKLE KÜÇÜLÜR, NE DE METHEDİLMEKLE
BÜYÜR. F.G.
Dürüstlük en yakın dostunuz olsun.
Dürüstlük; Kendini kişisel kazanç yerine KARAKTERE
Kolaylık
yerine İLKEYE
Kısa
vade yerine UZUN VADEYE adamaktır.
Dürüstlük ; bir işte başarılı olmak için en gerekli özelliktir. Dürüstlük
başkalarının size güvenmesine olanak tanır. Güven kişisel ve mesleki ilişkilerde en önemli faktördür. İnsanları
bir arada tutan yapıştırıcıdır. Etkili bir kişi ya da kurum olmanın
anahtarıdır.
Bir müessesede yöneticiye karşı güven yoksa ; Kaynaşma ve birliktelik
olmaz. Kaynaşma ve birlikteliğin olmadığı yerde de başarı olmaz.
Dürüstlüğün yararı = GÜVEN
Güvenin yararı
= ETKİLEME dir.
İnsanlar size
güvenmeye başladığında etkileme düzeyiniz yükselir. Kişinin içinde, sizin
yanınızda güvencede olma endişesi varsa, size güvenip potansiyeline ulaşma
isteği duyamaz. Ama kendini güvende hissediyorsa, olumlu karşılık verip
içindeki en iyi duyguları ve potansiyeli ortaya koyar.
Center For Creative
Research tarafından yapılan araştırmada ;
Bir organizasyonun en üst kademesine çıkmak isteyen birisinin, tüm engelleri
geçse bile, birinin güvenini boşa çıkartıp dürüstlüğünü tehlikeye attığında
asla başarılı olamayacağı görülmüştür. Güven çok az ya da hiç yoksa, söylem ne
kadar etkili olsa, hatta atılan her adıma iyi, niyet hakim olsa bile başarı sağlanamaz.
Ayrıca siz de
personelinize güven duyduğunuzu belli etmelisiniz. EMERSON’ un uzun zaman önce
dediği gibi: “ İnsanlara güvenirseniz onlar da size karşı dürüst olacaklardır.”
LES GIBLIN’ bu konudaki tespiti de gerçekten çok önemli: ”Karşınızdakine ona
güvendiğinizi hissettirin; o da kendine güvenmeye değer olduğunu
kanıtlayacaktır.”
Deneyin sadece lafta kalmadığını, işe
yaradığını göreceksiniz.
DÜRÜSTLÜĞÜNÜZÜ ÖLÇMENİZİ
SAĞLAYAN SORULAR.
1.
Hiçbir şey kazanmayacağım
insanlara ne kadar iyi davranıyorum?
2.
Başkalarına karşı açık mıyım?
3.
Birlikte olduğum insanlara rol
yapıyor muyum?
4.
Spot ışıkların altındaki
insanla, yalnızken olduğum insan aynı mı?
5.
Hatalarımı zorlanmadan kabul
ediyor muyum?
6.
Başka insanları kişisel
işlerimden üstün tutuyor muyum?
7.
İş ahlakı standartlarım
değişmez mi, yoksa ortama göre değişiyor mu?
8.
Bir bedele mal olsa bile zor
kararlar veriyor muyum?
9.
Başkaları hakkında
söyleyeceklerimi yüzlerine mi söylüyorum, yoksa arkalarından mı konuşuyorum?
10. Düşündüklerim, yaptıklarım ve söylediklerim için en az bir kişiye
sorumlu muyum?
Sorular üzerin de iyi düşünün. Eğer
karakterinizi değiştirmek sizin için ciddi bir ihtiyaçsa... En çok sorun
yaşadığınız bölümler üzerinde çalışınız.
BAŞKALARININ GÜVENİNİ KAZANABİLMEK İÇİN;
1-VERDİĞİNİZ
SÖZÜ TUTUN:
“YAPAMAYACAĞINIZ
ŞEYİ SÖYLEMENİZ ALLAH KATINDA PEK BÜYÜK BİR GAZAB SEBEBİDİR. Saf 3
“AHDİ DE
YERİNE GETİRİN. MUHAKKAK KİAHİDDEN
DOLAYI MESULİYET VARDIR. İsra 34
“VERİLEN
SÖZDE DURMA İNSAN OLMANIN GEREĞİDİR.”
F.G.
“BİN KERE
VAD EDECEĞİNE BİR KERE VADİNİ YERİNE GETİR.
F.G.
Kararlarınızda söz ve davranışlarınızda
tutarlı ve istikrarlı olun. Sık-sık karar değiştirirseniz ve sözlerinizi
unutursanız personelinizin güvenini yitirirsiniz.
Bunun için tutamayacağınız sözler
vermeyin. Tutmaya niyetli olmadığınız sözler de vermeyin.
Sözünüzü tutmak size zarar verecekse, işin
başındayken söz vermeyin. Verdiğiniz her sözü tutun.
2-KİMSENİN
YÜZÜNE SÖYLEYEMEYECEĞİNİZ SEYLERİ ARKASINDAN SÖYLEMEYİN: İnsanları kötüleyerek değil, överek ve yücelterek destek
bulabilirsiniz. Eğer birisi hakkında olumsuz bir düşünceniz ya da eleştiriniz
varsa, bunu onun yüzüne söyleyecek kadar cesur ve medeni olun. ‘Sen kalıbı’ ile
cevap verin.
3-YALAN
SÖYLEMEYİN: Doğruyu söyleyemiyorsanız susun. Uzun
vadeli başarılar doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulmuştur.
4-AÇIK OLUN: Başka
insanlarla ilişki kurmak amacıyla
iletişime geçtiğinizde, kalbinizi açın ve kendiniz olun. Ne kadar saklamaya çalışsanız, insanlar
eninde sonunda kusurlarınızı fark edecektir. İnsanlara karşı açık olup, zayıf
yönlerinizi kabul ederseniz, insanlar
içtenliğinizi ve dürüstlüğünüzü takdir edecektir. Böylece sizinle daha rahat
ilişki kuracaklardır.
6-SEVİMLİ, CANA YAKIN VE SAMİMİ OLUN.
“İNSAN SEVMEDİĞİNDEN İSTİFADE
EDEMEZ.” F.G.
“Sevilmek için , sevimli olunuz.’’
P. NASON
“Bir insan güler yüzlü ve
sevimli ise ve halkın sempatisini kazanacak kadar akıllı ise herhalde sürekli
bir başarı ondan yana olacaktır.’’
H
. N . CASSON
Onlara ilgi gösterin,
onlarla bağ kurun. Personeliniz kim olursa olsun, kendisini sevdiğinizi ve
güvendiğinizi hissettirin. Bu sizin değerinizi arttıracaktır. Personeliniz de
size güven duyacaktır. Bağ kurmadan önce insanları harekete geçirmeye kalkmak
güvensizliğe, direnişe ve ilişkilerin gerginleşmesine neden olabilir.
Herkes başarılı ve mutlu olmak ve önlerinde giden insanlardan bir
şeyler öğrenmek ister. Ama insanlarla kişisel bağ kurana kadar hayatlarında
belirgin bir etki bırakamazsınız. Sadece bundan sonra onları bir yolculuğa
çıkarabilir ve gerçek bir farklılık oluştura bilirsiniz.
Eğer karşınızdaki kişinin kalbini
kazanmak istiyorsanız, her şeyden önce ona , sevimli , cana yakın ve samimi bir
dost olduğunuzu göstermelisiniz. Ancak böylece onun yakınlığı ve güvenini
kazanabilirsiniz.
7-PERSONELİNİZİ SEVİN:
“İNSANLARI SEVİP, SEVDİĞİNİ DE
HİSSETTİRME AKLIN YARISIDIR.” F.G.
“İNSANLARIN GÖNÜLLERİNİ FETHETMEMEK
İÇİN EN KESTİRME YOL, SEVGİ YOLUDUR. VE SEVGİ YOLU PEYGAMBERLER YOLUDUR. BU
YOLDA YÜRÜYENLERİN YÜZLERİNE KAPILAR
KAPANMAZ! ES KAZARA BİRİ KAPANSA BİLE ONUN YERİNE YÜZLERCESİ BİNLERCESİ AÇILIR.
BİR KERE DE SEVGİ YOLUYLA GÖNÜLLERE GİRİLDİ Mİ, ARTIK HALLEDİLMEDİK HİÇBİR
MESELE KALMAZ.” F.G.
Sevgi olmadan bağ, gelecek ve ortak başarı
olmaz. Takım olarak oynayacaksanız, birbirinizi
sevmelisiniz.
Yanınızdaki insanlara sevgi ve
ilgi göstermek için zaman ayırın. Onların sizin için ne anlam ifade ettiklerini
dile getirin. Sırtlarını sıvazlayın ve uygun allarda onlara sarılın. Asla onlar
için hissettiklerinizi bildiklerini sanmayın, bunu onlara tekrar-tekrar
söyleyin. Birine sık-sık onu sevdiğinizi söylemenin hiçbir zararı yoktur.
8-ONLARA KARŞI SAYGILI OLUN:
“SENİ MEMNUN
EDCEK ŞEYLERİN, ALEMİDE MEMNUN EDECEĞİNİ UNUTMA!” F.G.
“SENİN
HALKTAN BEKLEDİĞİN MUAMELE, HALKIN DA BEKLEDİĞİ MUAMELEDİR.” F.G.
Başkalarının size saygı
göstermesini istiyorsanız, onlara saygı göstermelisiniz. Bir çok değişik
bölgede çalışma fırsatınız olduysa ve iki insan (size saygı gösterenler ve
göstermeyenler) tipiyle de çalışıysanız, saygının ne kadar edici bir etken
olduğunu görmüşsünüzdür. Size iyi davranan insanlardan ne kadar kolay
etkilendiğinizi kendi deneyimlerinizle bilirsiniz.
KURAL: Karşındaki kişinin göstermesini istediğin tutum ve davranışları
kendin takın.
Başka insanlarla
temaslarımızda, kendi tutumlarımızın anların davranışlarıyla bize yansıdığını
görürüz. Bir ayna karşısında durur gibi. Gülümsediğinizde aynadaki adamda
gülümser. Sert baktığınızda aynadaki adam da dik bakar. Bağırdığınızda aynadaki
adam da bağırarak yanıtlar.
“ Saygı görmek için saygılı davranın.”
Sang H. KİM
9-PERSONELİNİZİN PROBLEMLERİNDE ONLARA YARDIMCI
OLUN.
Bütün imkanlarınızı kullanarak
personelinizin her türlü problemlerini çözmeye ve
onlara yardımcı olmaya çalışın. Yapacak
gücünüz yoksa da yapmak istediğinizi açıklayın. İyi, güzel, faydalı bir şeyler
yapmak istediğiniz halde buna zamanınız, kadronuz, paranız, programınız
yetmeyebilir, benzeri başka engeller olabilir. Böyle bir durumda bu
istediğinizi içinizde saklamayın. Açıklayın. İyi bir şey istediğinizi,
niyetinizi bilsinler. Böylelikle hem destek bulursunuz, hem daha rahat bir ortam
için yumuşaklık sağlarsınız.
Herkesin fark etmenizi beklediği bir
sıkıntı ya da problemi fark ettiğiniz anda bunu da saklamayın. Sıkıntıyı
bildiğinizi, problemin farkında olduğunuzu açıklayın. Çözüme ne gibi şartların
engel olduğunu anlatın. Sıkıntının farkında olmayan duyarsız yönetici tipi,
sıkıntıyı aşamamanın gerginliğini taşıyan yönetici tipinden daha olumsuzdur ve
yönetimde daha etkisizdir.
Personelinizin hak ve çıkarlarını
her yerde ve her zaman koruyun ve savunun. Böylece sevgi, saygı ve güvenlerini
kazanırsınız.
10-PERSONELİNİZİN ARASINDA AYRIM YAPMAYIN.
“ADALET, HER
YERDE GEÇERLİ OLAN SERMAYEDİR.” F.G.
“EĞER
İNSANLARIN SİZİ KABUL ETMELERİNİ İSTİYORSANIZ, ONLAR ARASINDA BİR AYRIMCILIK
YAPMAYIP, HEPSİNİBİRDEN KUCAKLAMANIZ GEREKİR."” F.G.
“İNSANLARA
EŞİT ŞEKİLDE YAKLAŞILMALI.” F.G.
Tarafsız, adil ve objektif olun. Teşkilatınızın imkanlarını, hak
ve menfaatlerini personeliniz arasında eşit dağıtın.
11-HATA YAPARSANIZ ÖZÜR DİLEYİN.
“İNSANIN
KENDİSİNİ YANLIŞSIZ GÖRMESİ EN BÜYÜK YANLIŞTIR. SONRA DİĞER YANLIŞLIKLAR ONUN
ETRAFINI SARAR VE O İNSANIN KENDİSİ ADETA YANLIŞ OLUR.” F.G.
“SIK-SIK
HATALARA DÜŞMEMEK, DOLAYISIYLA İTİBARINI ZEDELEMEMEK İÇİN ÇOK DÜŞÜN, AZ KONUŞ
VE BAŞKALARINI DİNLEMEYİ İHMAL ETME.”
F.G.
Dikkatli davranıp aynı hatayı bir
daha yapmamaya çalışın. Kesinlikle kendi hatalarınızı başkalarına yüklemeyin
yoksa personelin saygısını ve itimadını kaybedersiniz.
Ayrıca başkası tarafından
aleyhinize söylenecek her şeyi kendiniz söyleyiniz ve başkalarına fırsat
vermeden bunları ortaya dökünüz. Derhal vaziyetin değiştiğini görürsünüz. Böyle
yapmakla karşınızdakinin size karşı açtığı yelkenleri şişiren bütün rüzgarı
çekmiş olursunuz.
“NEYİ, KİME,
NE ZAMAN VE NEREDE DANIŞACAĞINI BİLMELİ, HER İŞİ EHLİNE SORMALI VE
VERMELİDİR.” F.G.
Yönetim
hataları genellikle karar
hatalarından kaynaklanır. Karar hataları da, karar verilen konularda eksil bilgi, yanlış değerlendirme, alternatifleri
göz önünde bulundurmamadan
kaynaklanır. Tek başına karar veren kişi olmak yerine, karar verme sürecinin
bir parçası olma becerisini gösterin. Her seviyedeki çalışanınızla istişare
etmeli onların görüşlerini de almalısınız. Bu sayede herkesin desteğini
arkanıza almış olursunuz.
“Başkalarının
gayretlerini, bilgilerini, tecrübelerini, fikirlerini ; kendi gayret, bilgi,
tecrübe ve fikirlerimize katma faaliyeti olan danışma, yakın dostlarımızdan biri olarak yanımızdan hiç ayrılmamalıdır. “
12-YETKİNİZİ DEVREDİN
Yetki
aktaran bir insan olduğunuzda, insanlarla beraber ve onlar aracılığıyla
çalışır, ama aslında daha fazlasını yaparız. Başkalarına kendi kişisel ve
mesleki gelişmelerinde en yüksek düzeye ulaşma olanağı sağlamış oluruz . Kısaca
yetkilendirmek etkimizi başkalarına yaymaktır. İnsanların potansiyelini görmek,
kaynaklarımızı onlarla paylaşmak ve tamamen onlara güvendiğimizi göstermektir.
PERSONELİ TANIYIN:
İnsanları anlama becerisi,
insanın sahip olabileceği en büyük değerlerden biridir. Bu sadece iş alanında
değil, hayatın her alanında olumlu etki oluşturabilmek için gereklidir.
İnsanları anlamak onlarla konuşma ve anlaşma becerisini etkileyecektir. İdeal
yönetici bir iletişim ustasıdır. İletişim hataları yönetici için, yönetim
hatalarıdır.
Yönetici için söylenecek en
kötü şey ; personelin söyleyeceği şu sözdür: “Galiba beni anlamadı”. İnsanları anlamazsanız, onlarla birlikte
çalışamazsınız. Birlikte çalışmanın olmadığı yerlerde de başarının
varlığından söz etmek mümkün değildir.
Personelinizin ilgi alanlarını,
alışkanlıklarını, yetiştiği ortamı öğrenin ve ona göre davranın.
Personelinizi
değerlendirirken, tutum ve davranışlarının gerçek nedenlerini öğrenin ve ona
göre değerlendirin.
“İNSANLIĞA
VERİLEN HİZMETİN SELAMETİ İÇİN İNSANLAR İYİ TANINMALI VE SONRA İSTİHTAM
EDİLMELİDİR. F.G.
“HER SARI
ALTIN, HER PARLAYAN IŞIK, HER AKAN SU DEĞİLDİR...” F.G.
Personeliniz arısında bir iş
bölümü yapmalı, herkesi bilgi ve becerisine uygun işte çalıştırmalıdır. Bunun
için de, yönetici astlarını iyi tanımalı, onları bilgili ve yetenekli oldukları alanlarda istihdam etmelidir.
“Başarı herkese kaldıra bileceği ağırlığı
kaldırtmaktır.”
OTORİTENİZİ YAPICI
HALE GETİRİN(TEHDİT ETMEYİN).
Otoritenizi hiçbir zaman
güç gösterisine dönüştürmeyin. Yönetici
tehdit etmez, karar verir ve uygular. Tehdit asla bir yönetim metodu değildir. Eğer elle tutulur gözle
görülür, doğrulanmış tespitleriniz varsa tedbirlerini belirleyin, karar verin
ve net bir şekilde uygulamaya koyun. Yolunda gitmeyen işler ve bunlara sebep
olanlar hakkında iyi hazırlanmış ve otomatik olarak devreye girecek mekanizmalar
bulunmalıdır. Elektrik kesintilerine karşı nasıl jeneratörünüz hazırsa ve hemen
devreye giriyorsa iş akışındaki her hangi bir kesinti karşısında da
“jeneratörleriniz” hazır olmalıdır.
Otoritesini düzenlemekten çok
azarlamak için kullanan bir yönetici otoriteyi güç gösterisine dönüştürmüş
olur. Güç gösterisine dönüşmüş bir otoritenin düzenleme gücü kalmaz. Otorite
arttıkça, daha temkinli, daha yumuşak, daha anlayışlı kullanılmalıdır.
UNUTMAYIN; PERSONELİNİZİ ELDE
EDERSENİZ, SİZ DE BAŞARIYI ELDE EDERSİNİZ. YÖNETİMDE BAŞARININ SIRRI ÖNCE
İNSANI ELDE ETMEKTİR.
SIK-SIK PERSONEL DEĞİŞİMİ
VERİMİ DÜŞÜRÜR:
1* Çocuk açısından
2* Veli açısından
3* Öğretmenler açısından
NASIL
ÖDÜLLENDİRECEĞİNİZİ İYİ BİLİN:
Yöneticiler, işinde ve görevinde
üstün başarılı ve verimli personeli ödüllendirmeli, ödüllendirme yöntemiyle veremliliği
artırmalı, cezayı zorunlu hallerde uygulamalıdır.
“CEZALANDIRMAYA
MUKTADİR OLDUĞUN ZAMAN AFFET Kİ, AFFIN BİR DEĞERİ OLSUN.” F.G.
“MUKAFATLANDIRMADA
ACELE ETMEK, CEZALANDIRMADA TEENNİDE BULUNMAK ASFİYA AHLAKIDIR.” F.G.
Yöneticiler gerektiğinde
personelini idare etmeyi de bilmelidir. Bilerek ve bilmeyerek hatalar olabilir. Hataların ısrarında
cezalandırmalı. Çünkü suç önemliyse ceza verilmezse yöneticinin otoritesi sarsılır.
“HER HANGİ
BİR MÜESSESENİN BAŞINDAKİ İDARECİ MUTLAKA DİSİPLİNLİ OLMALIDIR. DİSİPLİN
TEVAZUYA MANİ DEĞİLDİR. BUNA LİTARATÜRÜMÜZDE CİDDİYET DENİR.
İDARECİ İDARE ETTİĞİ MÜESSESE İLE
İLGİLİ PRENSİPLERİ TAVİZSİZ UYGULAMALIDIR. ANCAK GÖRDÜĞÜ AKSAKLIKLARI GİDERMEDE
HEM YOL GÖSTERMELİ HEM DE BİZZAT AKTİF OLARAK MÜBAŞERETTE BULUNMALIDIR. AYRICA
EMRİ ALTINDAKİLERE ŞEFKATLİ, MÜRÜVVETLİ DAVRANMALI VE ONLARIN DERTLERİYLE
YAKINDAN İLGİLENMEYİ ASLA İHMAL ETMEMELİDİR. BU DAVRANIŞ İDARE EDİLENLERİ
İDARECİYE KARŞI SAYGILI DAVRANMAYA SEVKEDER BÖYLECE PRENSİPLERİ TATBİK DAHA DA
KOLAYLAŞIR. YOKSA TEVAZU OLSUN DİYE İŞİ LAUBALİLİĞE GÖTÜRMEK HİÇ KİMSEYE FAYDA
VERMEZ VE İDAREDE CİDDİ BİR BOŞLUK BAŞ GÖSTERİR. F.G.
Yönetimde disiplinsizlik,
disiplin ve ceza yöntemleriyle giderilemez. Ancak disiplinsizlik nedenlerinin
çözümlenmesiyle önlenebilir. Disiplinsizlik, daha çok yöneticinin yanlış ve
hatalı yönetiminin bir neticesidir.
(
Adaletsizlik, haksızlık, taraflılık )
Disiplinsizlik olunca yöneticiler kontrolü artırır. Kontrol baskı
demektir. Baskı tepki yaratır. Tepki de disiplinsizliği arttırır.
Yöneticiler ceza vermede cimri,
ödüllendirmede cömert olmalıdır. Ayrıca ödül
hak eden bir davranış varsa illa netice beklemeye gerek yoktur. İyi ve
güzel davranışlar ödüllendirilirse netice zaten kendiliğinden gelecektir. Ödül
personeli özendirir ve sevindirir ama ceza personeli yönetici aleyhinde
birleştirir ve tepkiyi geliştirir.
Gereksiz ödül dağıtımı ödülün
değerini düşüreceği için ödüle ulaşma
çabaları
azalacak,
önemli bir motivasyon kaynağı söndürülmüş olacaktır. Hak etmeyenlere ödül
verilmesi, önceden aynı ödülü alanların incinmesine, ödüllerin değerini
kaybetmesine, moral bozukluğuna sebep olur.
Ödülü yalnızca maddi boyutlu düşünmeyin; Yoğun bir şekilde, her türlü sıkıntıları göğüsleyerek, fiziksel
ve ruhsal engellere rağmen bütün gücüyle çalışan birisine candan tebessümünüz,
yollayacağınız bir bardak çay büyük bir ödül değeri taşıyacaktır. Çünkü bu
hareketin ““yaptıklarının farkındayım” masajı çok kuvvetlidir. Çalışmamızın
farkında olunmasından hangimiz hoşlanmayız.
ETKİLİ OLMAK
İÇİN, TÜM İŞLERİNİZİ VE GÖRÜŞMELERİNİZİ KENDİ MAKAM ODANIZDA YÜRÜTÜN.
PERSONELİNİZİN ODASINDA ONLARA EMİR VERMEKTEN KAÇININ ORADA SADECE MİSAFİR
OLUN.
GÖRÜŞMELERDE
VE KONUŞMALARDA, ETKİLEMEK VE HÜKMETMEK İSTEDİĞİNİZ KİŞİLERE YAKLAŞIN. ONLARI
HAKİMİYET ALANINIZA ALIN. UNUTMAYIN, YAKIN MESAFE DAİMA ETKİLEYİCİDİR.
DEĞİŞİME AÇIK OLUN:
“Değişimi kucaklayın; büyük mutluluk sizi orada
bekliyor.”
Arthur
PINE
Değim, gelişim için şarttır.
Değişimin olmadığı yerde gelişimden söz edilemez. İlk aylarda hemen büyük ve
köklü düzenlemeler ve değişiklikler önermeyin. Astlarınıza da alışkanlıklarında
değişiklik getiren emirler vermeyin. Önce, siz mevcut düzene uyun ve uyum
sağlayın. Sonra, onlar da size uyar. Özellikle ilk üç ay dinlemede kalın.
İnsanlar, konular ve olaylar hakkında bilgi sahibi olun. Objektif değerlendirme
yapın. Gerekli düzenleyici kararlarınızı üç ay sonra verin ve uygulamaya geçin.
Unutmayın yeni birinden gelen yenilikler tepkiyle karşılanır. Ve yeni
yöneticiler hemen yıpratılmaya başlanır.
Üstünüzün desteklemediği, uygulama imkanı
olmayan yenilik ve değişiklikleri de sakın yapmayın. Sonra, emrinizi
geri almak durumunda kalır, gücünü
zayıflatırsınız.
“Her oyuncu diğerini düşünmek zorundadır.”
Geen Bay Packers’ ın
efsanevi koçu : Vince LOMBARDI
İŞLETMEDEKİ TAKIM RUHUNU
ZEDELETMEMELİSİNİZ.
Bir işletmenin üç temel kaynağı vardır.
Bu üç kaynağın da VERİMLİLİK
üzerinde etkileri vardır. Bunları çok iyi değerlendirmek gerekir.
1. Fiziki kaynaklar
2. Mali kaynaklar
3. İnsan kaynakları : Bir örgütün rekabet üstünlüğünün kaynağı da insan kaynaklarıdır.
Sorun şurada düğümlenmektedir. İnsanların hayal güçlerini, yenilikçi
özelliklerini, coşkularını, ileriye ilişkin derin bilgilerini, kuruluşun
yararını nasıl kullanacaksınız?
Başarı diğer insanların
desteğine bağlıdır. Kazanmanıza yardım edecek kişilerin desteğini harekete geçirin.
Bunun için de insanların desteğini sağlama yöntemlerini mutlaka öğrenmelisiniz.
Beraber çalıştığınız insanlara “ Biz bu işi beraber yapıyoruz.” “Beraber
başaracağız.”mesajını vermelisiniz. Bu durum insanlara kullanıldıklarını değil
faydalanıldıklarını düşündürecektir. Büronuzun
çay-kahve hizmetlerini sunan görevli dahi, bir bütünün ayrılmaz parçası
olduğunu düşünmelidir.
Büyük Liderler, taraftarlarına
özellikle bir yere ait olduklarını hissettirme yeteneğine sahiptirler. Örneğin: Napoleon Bonaparte, insanları önemli
hissettirmede ve katılma duygusu vermede ustaydı. Kampı dolaşması ve her subayı
adıyla selamlamasıyla ünlüydü. Konuştuğu adama memleketini, karısını ve ailesini
sorardı. Onun da yer aldığı bir çatışma veya çatışma veya manevradan
bahsederdi. Adamlarına gösterdiği ilgi ve onlara ayırdığı zaman, onlara ahbap
olduklarını ve bir yere ait olduklarını hissettiriyordu. Bu yüzden, adamlarının
kendilerinin ona adamış olmaları şaşırtıcı değildir.
YÖNETİCİ ASIL MAHARETİNİ,
BERABER ÇALIŞTIĞI İNSANLARIN POTANSİYELİNİ
AÇIĞA ÇIKARMAKLA GÖSTERMELİDİR.
“EN
TATMİNKAR SONUÇLARI ALAN KİŞİ HER ZAMAN EN ZEKİ KİŞİ DEĞİLDİR, GENELLİKLE
ÇALIŞANLARIN BEYİNLERİ VE BECERİLERİNİ EN İYİ KOORDİNE EDEBİLEN KİŞİDİR. W. Alton JONES
Personelinizin
maddi ve manevi kuvvetlerinden ne kadar faydalanabiliyorsunuz?
Onların beyin
gücünden ne kadar istifade edebiliyorsunuz? Onların daha verimli çalışmaları
için gerekli olan şartları sağlıyor musunuz ?
Çalışanların
enerjilerini ve bütün kuvvetlerini müessesenin yararına kullanıp
kullanmadıklarını kontrol ediyor musunuz ?
İP, İP
OLARAK KOPAR VE HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEZ. BİRLEŞİP HALAT OLDUKLARINDA BİR KIYMETE
ULAŞIRLAR. İTTİFAK HALAT OLMA
DEMEKTİR. F. Gülen
Birlikte ilerleyeceğiniz kişileri
toplamak için çabuk davranın. Yanınızda başkalarının da olduğunu gösterdiğinizde,
çok daha fazla ciddiye alınızsınız. Çünkü siz bir takımsınız
Büyük Liderler kendilerinden önce
takımının mutluluğunu düşünürler. Takımın çıkarı söz konusu olduğunda hangi
noktada durduğunuzu görmek için aşağıdaki soruları yanıtlayın.
Başarılı Bir Takım Oyunu için Yedi Soru
1-Diğer
insanlara değer katıyor muyum?
2-Kuruma
değer katıyor muyum?
3-Her şey
yolunda gittiğinde başkalarını çabuk takdir edebiliyor muyum?
4-Takımımız
yeni üyeler bulmakta ısrarlı mı?
5-Kenar
oyuncuları mümkün olduğu kadar etkili kullana biliyor muyum?
6-Takımdaki
insanlar istikrarlı bir şekilde önemli kararlar alabiliyor mu?
7-Takımımızın
amacı yıldızlar üretmekten çok zaferler kazanmak mı?
Birkaç soruya “HAYIR” yanıtı
verdiyseniz, takıma karşı tutumunuzu yeni baştan gözden geçirin. “ Büyük Lider,
insanları bilgi ve beceri yönünden kendisini geçecekleri noktaya kadar
geliştirmek isteyen kişidir.” Takımdaki
her bir bireyi Lider yapmalısınız.
TAKIM RUĞUNUN ZEDELENDİĞİNİ NASIL ANLARSINIZ.( BU
MOTİVASYON EKSİKLİĞİNİ DE GÖSTERİR:)
Hoşnutsuzluk genellikle davranışlara
yansır. Ayrıca aşağıdaki belirtiler de bir kimsenin halinden hoşnut olmadığı
konusunda sizi uyaracak işaretlerdir;
1-
Daha fazla çaba sarf etmesi
gerekirken iş birliğinden kaçınıyorsa
2-
Ekstra bir iş yapmak söz konusu
olduğunda gönülsüz davranıyor.
3-
İşe geç geliyor, erken çıkıyor,
yeterli bir gerekçesi olmadan izin alıyor.
4-
Paydos saatlerini uzatarak
çalışmadığı süreyi fazlalaştırmaya çalışıyor.
5-
Kendisine verilen görevleri
zamanında tamamlamayarak son teslim tarihini geciktiriyor.
6-
Standartların altında kalıyor.
7-
Önemsiz konularda sürekli
şikâyet ediyor.
8-
İşler iyi gitmediğinde
başkalarını suçluyor.
9-
Kendisine verilen talimatları
hiçe sayıyor.
İnsanların hoşnutsuzluğunu belli eden
bazı klasik sözler,
·
Bu hiç olmamalıydı.
·
Bizi dinleselerdi.
·
Ne biçim bir şirkette
çalışıyoruz
·
Her zaman, en son benim haberim
olur.
·
Bütün hata onlarda.
·
Adam sende
·
Olacağı buydu işte.
Bütün bu konuşmalar alttan alta
olumsuz bir tavrın işere tidir. Çabucak diğer insanlara da bulaştırılma eğilimi
taşır. Motivasyon eksikliği çeken birkaç kişi, çok sayıda insanın motivasyonunu
kısa sürede bozabilir. İnsanların motivasyonu bir kez bozuldumu, morallerini
düzeltmek ve verimi arttırmak güç olur.
1-Takım üyelerinin
kendilerini doğrudan ilgilendirmeyen sorumluluklardan kaçınması.
2-Takım
üyelerinin çoğun işten kaçması.
3-Takım
üyelerinin arasında gizli anlaşmazlıklar olması.
4-Bulundukları
durumdan memnun olmamaları.
5-Üyeler
arası sık-sık uyuşmazlıkların baş göstermesi.
ÇOK GÖZE BATMAYIN:
GARAZ
İNSANI, KÖR SAĞIR VE KALPSİZ EDER.
İnsan
tabiatında olan bir şey başkasını çekememektir. Hele kısa sürede çok başarılı
olan insanları, pek seven çıkmaz. Bunun iki sebebi vardır;
1-insanların
çekememesi.
2-Birilerinin
menfaatine dokunacak görünmesi
Peki ne yapmak gerekir. Göze batmamak
gerekir. Hangi durumda olursa olsun, iş yapılmalı, başarı elde edilmeli; fakat
bunun reklamı yapılmamalıdır. Olur olmaz her yerde bu başarıdan söz
edilmemelidir.
Her insan bir şeyler yapmalı ama
kendini çok afişe etmemelidir. Kendi başarısını çekemeyenler olabileceği gibi,
menfaatine dokunacağını da düşünenler çıkabilir.
KOLAY
ULAŞILABİLİR OLUN:
Hiç kimseyi uzaktan eğitemezsiniz.
Bunu sadece yakından yapa bilirsiniz. Bu işleme ilk başladığınızda insanlara
çok vakit ayırmanız gerekecektir. Ama kendi güvenlerini ve karşılıklı güveni
kazanmaya başladıklarında daha az kişisel kontağa ihtiyaç olacaktır. Bu düzeye
gelene kadar size kolaylıkla ulaşabileceklerinden emin olun.
ŞİKAYETLERİ KÜÇÜMSEMEYİN:
“Şikayet istemem” tavrı yaygın olmakla
bir yerinde değildir. Kontrol altıda, istismara yol açmayacak şekilde
şikayetlere açık olmalısınız.
Ama şikayetlere çanak tutmayın. En
iyisi şikayete meydan vermeyecek bir uyanıklık
içinde olayları ve insanları
takip etmektir.
HOŞ
GÖRÜLÜ OLUN:
“ALLAH HOŞ GÖRÜ SAHİBİDİR. BÜTÜN
İŞLERDE HOŞGÖRÜ SAHİBİ OLUNMASINI İSTER.” H.z. MUHAMMET
“KOLAYLAŞTIRINIZ, ZORLAŞTIRMAYINIZ,
SEVİNDİRİNİZ, NEFRET ETTİRMEYİNİZ...”
H.z. MUHAMMET
“HAK DOST, DÜŞEBİLECEĞİ YERLERDE
DOSTUNU KOLLAYANDIR; HER İŞİNDE ONA BAŞ SALLAYAN DEĞİL...” F.G.
Ancak her hareketi de hoş görü ile
karşılamayın. Herkesi, her şeyi ”hoş gören” bir yöneticinin de pek
sevilmediğini söylemeliyiz. Sınırsız hoş görü, iyi ve kötü davranışa hak ettiği
tavrın gösterilmediği bir ortam meydana getirir. Bu da her insan için rahatsız
edicidir; çünkü adalet duygusunu zedeler.
ONLARA DOĞRU HAREKETE GEÇİN:
“İNSANLAR YALNIZ, ÇÜNKÜ
ARALARINA KÖPRÜ YERİNE DUVAR İNŞA EDİYORLAR.” Joseph F NEWTON
İnsanların birbiriyle bağ
kurmamalarının bir çok nedeni olduğuna biliyoruz. Bunun başlıca
nedenlerinden birisi; özellikle şirketlerde, bir çok liderin kendileriyle temas
kurmanın sorumluluğunun alt kademelere ait olduğuna inanmasıdır. Oysa bunun tam
tersi doğrudur. Etkili olmak için önce liderlerin harekete geçmeleri gerekir.
Dostluk kurma işini karşıdaki insana bırakırsanız fazla dostunuz olmaz. “Önce
onlar bizi arasın, ilk adımı onlar atsın, önce o konuşsun” bunların hepsi
yanlış tutumlardır. İlk adımı ilk siz atın. Hatta insanlarla tanışıp, kaynaşmak
için gerekirse yolunuzu bile değiştirin. Çekingen ve utangaç olmayın.
Üstler astlarına gitmiyorlar, onları
bulundukları yerde karşılamıyor ve bağ kurmuyorlarsa, çok büyük oranda etki kaybı yaşayacaklardır.
Tom Peters ve Nancy Austin’ e göre ”Amerika‘da verimlilik
yönetiminin bir numaralı problemi oldukça basittir; Çalışanları ve müşterileriyle ilgilenmeyen yöneticiler.”
ORTAK DENEYİMLER YAŞAYIN:
Birlikte akşam yemeğine çıkın. Beraber bir maça ya da pikniğe
gidin. Seyahat edin. Hiçbir şey insanları bilmedikleri bir şehrin kilitlenmiş
bir trafiğinde havaalanına yetişmek ellerinde bavullarla son dakikada uçağa kapağı atmak için koşarken olduğu kadar
birbirine bağlamaz.(terslikler insanları kesinlikle birbirine yaklaştırır.)
Beraber geçireceğiniz her deneyim sizi
bir birinize bağlayacak ortak bir geçmiş oluşturacaktır.
Bir hafta sonu kaçamağı planlayın ve
böyle bir programa eşlerinizi de dahil edin. Asıl önemli olan, daha derin
bağlar kurma olanağı tanımak ve ortak deneyimler yaşamaktır.
BİR GÖREV ALIRKEN
1.
Pohpohlamalara, söz vermelere
ve tehditlere kulak asmayın; meseleyi iyice inceleyin, verilecek sorumluluğu
gerçekten üstlenebilir misiniz, karar verin. Size verilen işteki başarı şansını
araştırın.
2.
Baktınız ki size sorumluluğu
veriyor, buna karşılık bu işten en verimli sonucu elde etme olanaklarını
kısıtlıyorlar; o zaman ‘bana tam yetki vermezseniz, sorumluluğu başkası alsın’
deyin.
3.
Size verilen bir görevi mutlaka
yazılı olarak isteyin, altında da imza olsun.
Yaptığım işten zevk alacaksam kendimi bütün ruhumla, düş gücümle
ve bilgimle ona adamalıyım. O zaman zevk kendiliğinden gelir, kalite de ister
istemez onu izler.
YÖNETİCİLİĞİN İŞLEVLERİNİ İYİ
BİLİN VE UYGULAYIN
1- PLANLAMA Hedefleri
tanımlamak, gelece yönelik tahminde bulunmak, doğru işlerin doğru zamanda
yapılabilmesi için takvim yapmaktır.
İyi yönetebilmek için plan
yapmak durumundasınız. Bu da sizin en sonunda ulaşacağınız hedefinizi bilmenizi
gerektirir. İşinizi yerine getirmek için şu dört noktayı bilmeniz gerekir;
a)
Şu anda bulunduğunuz yer.
b)
Nerede olmak istediğiniz.
c)
Oraya nasıl ulaşacağınız.
d)
Oraya ulaştığınızı nasıl
anlayacaksınız.
Hedeflerinizin neler
olduğunu bilmeniz, işi planlamanızı ve doğru yöne gitmeye devam etmenizi
sağlar.
Planlama yapmak için şu
konularda beceri kazanmalısınız;
1- İçinde bulunduğunuz durumu analiz etmek
2-
Ulaşılması gerekeni önceden
tahmin etmek
3-
Bunun nasıl yapılacağını
hesaplamak
4-
İlerlemeyi sağlamak ve gerekli
düzenlemeleri yapmak.
2-ORGANİZE ETME
Neyin gerekli olduğuna ve kimin hangi
işi yapacağına karar vermektir. Bu gerekli görevleri yürütebilmek için işi
bölmek ve kaynakları (hem maddi kaynakları hem de insan kaynaklarını)
belirleyerek, yapılacak işleri doğru bir biçimde bölüştürmek demektir.
Organize etmek, işleri baştan aşağıya dikkatle düşünmek ve;
a)
Yürütülmesi gereken özel
görevler.
b)
Her görev için kullanacağınız
malzeme
c)
Bu görevleri kimlerin
yürüteceği gibi konuları belirlemek anlamına gelir.
Organizasyonda başarılı olmak için
şu konularda beceri kazanmalısınız.
1-
Mantıklı düşünme
2-
Elinizdeki kaynakları düzenleme
3-
Akılcı kararlar alabilme
3- İDARE ETME Talimat
verme, koordine etme, insanları çalışmaya özendirme ve önderlik etme demektir.
Bu nedenle, çalışmaya katılan herkesin şunları bilmesi gerekir;
Bu nedenle,
çalışmaya katılan herkesin şunları bilmesi gerekir;
1-
Nihai hedefler.
2-
Yapacakları belirli işler
3-
Yapacakları işte aranan
standartlar.
İnsanların,
bir işi neden yaptıklarını bilmeleri, daha verimli ve gerekli standartlara
uygun çalışmalarını sağlar. Yaptıkları işin amacını bilirlerse inisiyatiflerini
daha yapıcı biçimde kullanırlar.
4- DENETLEME Her şeyin
yolunda gidip gitmediğinden emin olmak için, gözünü işlerden ayırmamaktır.
Planınızı,
denetleme işlevini kullanarak düzeltecek ve düzenleyeceksiniz.
İnsanların
daha fazla çaba harcamasını sağlamak için şunları yapmalısınız;
1-
Yapılacak işler konusunda
onlara sorumluluk verin.
2-
Kendilerine en uygun tarzda
çalışmalarına izin verin.
3-
İyi bir performans
gösterdiklerinde onları takdir edin.
DAĞILMAMAK İÇİN DAĞITIN (YETKİ
DEVRİ)
Görev paylaşımı olmalı. Yetkisini gönül
rahatlığıyla güvenilir insana devretmeyen yönetici yetkiyi devretmediği için
pek çok şeyi incelemek, pek çok kişiyle görüşmek ve pek çok işi tek başına
yapmak zorunda kalacaktır. Her işi kendisinin yapması dolayısıyla
zamansızlıktan, kendi işlerini dahi organize edemeyen bir yönetici pozisyonuna
düşecektir.
Liderler yetkiyle yetişir. Başkalarına
lider olmayı öğretmek, bayrak yarışında çubuğu diğerine uzatmak gibi bir şey.
İyi koştuğunuz halde çubuğu diğer koşucuya aktaramazsanız, yarışı
kaybedersiniz. Ama iyi koşar başka iyi koşucular bulup yetiştirir ve çubuğu
rahatça uzatmayı öğretirseniz; sonunda kazanırsınız.
Yetki veren birinin
emrindeki insanlar, yetenekli bir sanatçının elindeki kağıda benzer. Hangi
maddeden yapılmış olursa olsun, birer hazineye dönüşebilirler.
Başkalarını yetkilendirme yeteneği kişisel ve mesleki başarının
anahtarıdır.
“Ne kadar çalışırsanız çalışın,
kişiliğiniz ne kadar etkileyici olursa olsun, başkalarıyla beraber çalışamıyorsanız
iş hayatında ilerleyemezsiniz.”
John
CRAİG
Yetki
aktaran bir insan olduğunuzda, insanlarla beraber ve onlar aracılığıyla
çalışır, ama aslında daha fazlasını yaparız. Başkalarına kendi kişisel ve
mesleki gelişmelerinde en yüksek düzeye ulaşma olanağı sağlamış oluruz . Kısaca
yetkilendirmek etkimizi başkalarına yaymaktır. İnsanların potansiyelini görmek,
kaynaklarımızı onlarla paylaşmak ve tamamen onlara güvendiğimizi göstermektir.
Başkalarını
yetkilendirme ilgili değişiklikler karşısında nerede durduğunuzdan emin
değilseniz, aşağıdaki soruları yanıtlayın:
1-Çalışanlarıma
inanıyor ve onların şirketimin en değerli yatırımı olduğunu hissediyor muyum?
2-Başkalarını
yetkilendirmenin bireysel başarıdan fazlasını sağlayacağına inanıyor muyum?
3-Yetkilendirmek
için potansiyel liderler arıyor muyum?
4-Başkalarını
kendi liderlik düzeyimden daha yukarıya çıkarmaya istekli miyim?
5-Liderlik
potansiyeli olan insanları geliştirmek için zaman harcamaya istekli miyim?
6-Benim
düşündüğüm şeyler için başkalarının takdir görmesini istiyor muyum?
7-Başkalarının kişiliklerini ortaya
koymalarında veya çalışma sürecinde özgürlük tanıyor muyum?
8-Yetkilerimi
ve etkimi potansiyel liderlere aktarmaya istekli miyim?
9-Başkalarının
benim işimi almalarına istekli miyim?
10-Liderlik
asamı yetkilendirdiğim kişilere vermeye istekli miyim?
Bu soruların birden fazlasına “hayır”
yanıtı verdiyseniz, tutumunuzu düzeltmeye ihtiyacınız vardır. Başkalarına
onlara sunabileceğiniz her şeyi verecek, kendinize de bunun size zarar
vermeyeceğini bilecek kadar güvenmelisiniz.
HANGİ
GÖREVLERİ DEVRTEDECEĞİNİZE KARAR VERİN
Yaptığınız
her işin üzerine düşünün ve işlerinizin şu dört başlık altında bir listesini
çıkarın;
1- Devredilmesi zorunlu olan işler
Bunlar gerçekten de sizin yapmamanız gereken
görevlerdir. Bu işler genellikle her zaman yaptığınız veya ilgilenmekten
hoşlandığınız ve başkalarına vermekte
isteksiz olduğunuz görevlerdir.
2- Devretmeniz gereken görevler Bunlar başkalarının gayet başarılı bir şekilde yürütebilecekleri
rutin işlerdir.
3- Devredebileceğiniz görevler Bunlar diğer çalışanların -tam anlamıyla yeterli oldukları
sürece-yapabileceği işlerdir
4- Bizzat yerine getirmeniz
gereken görevler Sizin sorumluluğunuzun temelini
oluşturan görevlerdir. Gelecekteki faaliyetleri planlamak, yeni eleman seçmek,
kişilerin performanslarını ve verimliliklerini gözlemlemek, onları desteklemek,
değerlendirmek ve ödüllendirmek, bu tür görevlere örnek gösterilebilir.
BAŞKALARINA POTANSİYELLERİNE GÖRE YETKİ VERMEK
Kendinize
her zaman şu soruyu sorun; “Doğru işleri doğru insanlara devrediyor muyum?”
Hedefiniz
başlangıçta küçük, basit görevler vermek, sorumluluklarını ve yetkilerini
zamanla arttırmak olmalıdır. Çalıştığınız kişiler ne kadar tecrübesizse bu
süreç de o kadar uzun sürecektir. Ama ne kadar deneyimsiz olursa olsunlar,
onları tüm bu süreçten geçirmek önemlidir. Başkalarını yetkilendirirken
aşağıdaki adımları rehber olarak kullanın:
YETKİLENDİRME ADIMLARI
İNSAN SEÇME
İnsan seçmek, biraz hazine avına
çıkmaya benzer. Ne aradığınızı bilmeniz gerekir. Hazineye rastladığınız zaman
onu hemen tanımanız da şarttır.
1-
Nasıl birine ihtiyaç
duyduğunuzu bilin
Bunun için de;
a)
İşin gerektirdiği kilit
görevleri tanımlayın. (İşin tanımlanması)
1-
İşi yapan elemanın sorumlu
olduğu ana görevler.
2-
Eğer varsa emir komuta zinciri.
Ast – üst durumu.
3-
İşin gerektirdiği
sorumlulukların boyutu.
b)
Bu işe ne tür bir insanın uygun
olduğunu tanımlayın. (Kişinin özelliklerinin belirlenmesi)
1-
Aranan kişisel nitelikler.
2-
Yetenekler ve başarılar.
3-
Karakter özellikleri
ADAYLARA
PUAN VERİN
8-10
Kesinlikle evet
7-5
Olabilir.
4-2
olur görünmüyor.
1-0 Kesinlikle hayır.
1-Onları değerlendirin
İnsanları
yetkilendirmenin ilk adımı onları doğru değerlendirmektir. Deneyimsiz kişilere
fazla yetki çok erken verirseniz, başarısız olabilirler. Deneyimli kişileri de
işlerden soyutlarsanız, onları hayal kırıklığına uğratmış olursunuz.
“TEKLİF VE DİREKTİFLERİN HAVADA
KALMASINI İSTEMİYORSANIZ, İNSANLARA TAKATLERİNİ AŞAN VAZİFELER
YÜKLEMEYİN.” F.G.
Bazen liderler başkalarının yeteneklerini yanlış değerlendirdiklerinde,
komik sonuçlar ortaya çıkabilir. Örneğin, Albert EINSTEIN’ ın hayatında bunu
gösteren bir olay vardır. Einstein 1898’ de, Münih Teknik Enstitüsü’ne girmek
için başvurmuş ama “hiçbir zaman yeterli olamayacağı” görüşüyle reddedilmiştir.
Eğittiğiniz insanlar güç kazanmaya başladıklarında an başarmaları ve büyümeleri için ek fırsatlar
verin. Herkesin başarılı olma potansiyeli vardır sizin göreviniz bu potansiyeli
görmek, onu geliştirmek için neyin eksik olduğunu saptamak ve onları
ihtiyaçları olan şeylerle donatmaktır. Yetkilendirmeye niyetlendiğiniz kişileri
değerlendirirken şu alanlara bakın.
BİLGİ İnsanların onlara vermeye niyetli olduğunuz tüm görevleri
gerçekleştirmek için neleri bilmeye ihtiyaçları olduğunu düşünün.
BECERİ Yetkilendirmek istediğiniz kişilerin beceri
düzeylerini araştırın. Sizden, yeteneğiniz olmayan bir konuda bir şeyler
yapmanızın istenmesinden daha cesaret kırıcı bir şey olmaz. Bazı beceriler
doğuştan gelir. Diğer beceriler ise çalışma ve deneyimle öğrenilir.
ARZU İnsanların başarılı olmaya istekleri yoksa,
hiçbir düzeydeki beceri, bilgi veya potansiyel onlara yardımcı olamaz. Ama
istek varsa yetkilendirme kolaydır.
2-Onlara Örnek Olun
“HER ZAMAN DAVRANIŞLARLA ANLATMA, SÖLE
ANLATMADAN DAHA İNANDIRICI OLMUŞTUR.”
F.G.
“BİLGİ ÖNEMLİ OLMASINA ÖNEMLİDİR, AMA
DAVRANIŞ ÇOK DAHA ÖNEMLİDİR.” F.G.
Kendinizi yönetmede göstereceğiniz
başarı başkalarını yönetmede göstereceğiniz başarı için belirleyici olacaktır.
Kendini yönetmede zaafları açıkça görülen birinin talimatları şüphe ile
nasihatları alay ile karşılanır. İnsanlar “sen kendine bak” deme arzusuyla
doludurlar ve bu cümleyi sarf etmek için adeta yanıp tutuşurlar.
Bilgili, becerili, istekli insanlar bile kendilerinden
ne beklendiğini bilmek isterler. Onları bilgilendirmenin en iyi yolu
göstermektir. İnsanlar gördükleri şeyi yaparlar.
İnsanlar ilk önce gördükleri
şeylerden etkilenir. Çocuklarınız varsa bu durumu muhtemelen gözlemişsinizdir.
Çocuklarınıza ne yapmalar gerektiğini söylemeniz önemli değildir. Onların doğal
eğilimleri sizlerden gördükleri şeyleri yapmalarıdır. Pek çok insan sizin
olumlu, güvenilir ve takdir edilir bir insan oluğunuza inanırsa sizi hayatını
etkileyen bir insan olarak görür. Dolayısıyla sizi daha iyi tanıdıkça ve
gördüklerinden hoşlanmaya devam ederse onların gözündeki güvenilirliğiniz ve
etkinizde aynı ölçüde artar.
Tutumlarınız ve çalışma ahlakınızla
onlara örnek olun. Kendi çalışmalarınıza dahil edebileceğiniz her fırsatta
yanınıza alın. Onlardan ne istediğinizi öğrenmeleri ve anlamalarının bundan
daha iyi bir yolu yoktur.
Güçsüz yöneticiler güçlü inan
istemezler. Halbuki kendinden daha yetenekli, daha bilgili, daha tecrübeli
insanları yöneticilik pozisyonuna en ufak zarar vermeden “emrinde”
çalıştırabilir. Etrafı güçlü yönetici daha da güçlü algılanır.
“İyi bir insanın çevresinde her zaman bazı konularda kendisinden
üstün insanlar olacaktır. Bu, liderliğin kalite işaretidir. Asla bazı konularda
sizden iyi olan insanları yönetmekten veya onları kendi altınızda
çalıştırmaktan korkmayın. Onlar sadece işinizi güçlendirir.” Mid Park
Inc. ‘in Başkanı G.Alan BERNARD
3-Başarılı olmaları için olanak tanıyın Onlara başarılı
olabileceklerine inanmaları için yardımcı olmalı ve onların başarılı olmalarını
istediğinizi göstermelisiniz. Bunu nasıl yaparsınız?
1-Bunu
bekleyin Siz ne derseniz deyin veya ne yaparsanız yapın, insanlar sizin
hareketlerinizin arkasındaki niyetleri hissederler. Elemanlarınızın başarılı
olmalarını umuyorsanız, bunu bileceklerdir.
2-Bunu dile
getirin
İnsanların, onlara inandığınızı ve başarılı olmalarını istediğinizi
duymaya ihtiyaçları vardır. Başaracaklarını bildiğinizi sık-sık dile getirin
4- Yetkilerinizi onlara devredin İnsanlar, sadece kendilerine karar verme, hareket etme, problem
çözme ve zorlukları aşma fırsatı verildiğinde güçlü ve etkili olabilirler.
Başkalarına yetkilendirdiğinizde, onları sizin yetkiniz altında bağımsız olarak
çalışabilme yeteneklerini geliştirmeye yardımcı olursunuz. Biri bir işi sizin %
80 potansiyelinizle yapabiliyorsa onu seçin ve yetkilerinizi devredin.
5-Onlara güveninizi açıkça gösterin Başkalarına inanmak ve bir
görevi başarabileceğine güvenmek çok kolay bir şey değildir. Çünkü bu,
yetkinizin bir kısmını onlara devretmeniz ve insanların, işleri kendi
bildikleri şekilde yapmaları doğrultusunda ödün vermeniz anlamına gelir. Eğer
bu kişilere güveniniz yoksa, olay; onların işlerine müdahale etmenizle sonuçlanır.
Yetkilerini aktarınca, onlara inandığınızı söylemeli ve bunu açıkça
yapmalısınız. Yetki aktardığınızda, bunun diğer çalışanlarca da bilinmesini
sağlayın. Onlara karşı davranışları açısından bu önemlidir.
6-Onlara geri bildirim verin Onlarla özel olarak buluşun ve hatalı kararları hakkında yardımcı
olun. İlk olarak, zor zamanlar geçirebilirler. Bu erken dönemde, cömert bir
verici olun. İhtiyaç duydukları yardımda bulunun. Yaptıkları tüm süreçleri
kutlayın. İnsanlar takdir edilen şeyleri gerçekleştirirler.
7-Kendi başlarına devam etmeleri için serbest
bırakın. Yetkilendirmek için kiminle
çalışırsanız çalışın, asıl hedefiniz onları iyi kararlar vermeleri ve kendi
başlarına başarılı olmaları için serbest bırakmak olmalıdır.
Başkan
Abraham Lincoln, liderlerini yetkilendirme konusunda bir ustaydı. Örneğin;
1864’de General Grant’ı birlik orduların başına atadığında şu mesajı
yollamıştı: “Planlarınız hakkında bir şey bilmek istemiyorum. Sorumluluğu alın,
uygulayın ve gerekirse beni yardıma çağırın.”
Bir yetkilendirici
olarak tavrınız bu olmalıdır. Yetki ve sorumluluk verip, gerekli olursa yardım
önerin.
YETKİ
VE SORUMLULUK DEVRETMEDE DİKKAT İSTEYEN HUSUSLAR
1.
Uygun yetki ve sorumluluklar
görevi en iyi şekilde yerine getirecek, en yetenekli asta devredilmelidir.
2.
Görev verdiğiniz elemana aynı
zamanda yetki ve sorumluluk da verin.
3.
Astlarınızı verdiğiniz görevden
sorumlu tutun.
4.
Görevi astınıza verseniz bile,
kendi üstünüze karşı tüm sorumluluğu üstlenin.
5.
Astınızı ilkin samimi bir
şekilde yönlendirseniz bile sonradan onun yetki ve sorumluluklarına asla
karışmayın. Karıştığınız zaman yetki ve sorumluluk devretmiş olmayacağınızı ve
böyle göstermelik bir devrin astta öfke meydana getireceğini bilin.
6.
Astları yetiştirmek, onlara
güvendiğinizi gösterip bağlılıklarını arttırmak için gerektiğinde en tecrübesiz
asta bile yetki verin.
7.
Kendisine yüklenen sorumluluğu
elinden geldiğinde yerine getirmeye çalışan bir astı asla cezalandırmayın.
8.
Verilen görevlerde,
yeteneklerini kullanmaları için astları teşvik edin.
9.
Unutmayın etki gücünüzü ve
yeteneklerinizi, ancak yetki verme
sanatı yoluyla geliştirebilirsiniz.
10. Birine bir iş devrederken
iyi olmadıkları, yapmak için yeterli donanıma sahip olmadıkları işleri, sadece
siz o işten kurtulmak istiyorsunuz diye devretmeyin. Ve her zaman elde edilecek
sonuçlarla yakından ilgileneceğinizi açıkça ifade edin.
YÖNETİCİLERİN
YETKİ VE SORUMLULUK DEVRİNE
YANAŞMAMA
SEBEBLERİ
1.
Otoriteyi elden bırakmama
isteği
2.
Yetki devrinin, ekip
oluşturmanın bir aracı olduğunu görememe
3.
Neyi devredeceğini bilememe
4.
Nasıl devredeceğini bilememe
5.
Yetki devrini bir ya da iki
elemanla sınırlama
6.
Devredilen yetkinin aynen
kendileri gibi kullanılmasında ısrar
7.
Daha iyi elemanları kıskanma
8.
Elemanlara güvensizlik
9.
İhtiyatlı risk alma korkusu
10. Elemanları geliştirmedeki eksiklikler
11. Yetkiden çok sorumluluk devretme
TOPLANTI YÖNETİMİ
Bir
toplantının asıl hedefinin olumlu ve üretken sonuçlar elde etmek olduğunda
herkes hem fikirdir. Ancak ne yazık ki bir çok kişi, katıldıkları toplantıların
amacına ulaşmadığını ve toplantının başarısız olduğunu belirtmektedir.
Toplantının üretken ve sonuç alacak
biçimde yönetilmesi aslında çok zor bir iş değildir. Daha önce hiç toplantı
yönetmemiş olsanız bile, toplantı öncesinde küçük bir hazırlık yapmanız , size,
o toplantının amacına uygun olarak sonuçlanması açısından uzun bir mesafe kat
ettirmiş olacaktır.
Çoğu toplantı aşağıdaki amaçlardan birine ya da bir kaçına ulaşmak
amacıyla yapılır;
1-
Bir bilgi almak ya da vermek
için.
2-
Bir karar vermek için.
3-
Bir sorunu tanımlamak,
çözümlemek ya da çözmek için.
4-
Çatışmaları gidermek için.
5-
Önemli durumlarla ilgili
duyguları vurgulamak için.
TOPLANTILARDA YÖNETİCİLERİN YAPMAMASI GEREKENLER.
1-
Belirsiz Gündem.
Nelerin tartışılacağı hakkında kısa bir ön bilgi vermeksizin
insanları toplantıya çağırdığınızda doğal olarak hazırlıksız geleceklerdir.
Katılanlar ya tartışacakları konuya ilişkin bir çalışma yapmadan gelecekler ya
da kendi çalışmaları ile toplantının konusu arasında bağ kuramayacaklardır. Tüm
bunların nedeni gündemin belirlenip toplantı öncesinde üyelere duyurulmamış
olmasıdır. Toplantı öncesinde mutlaka bir
gündem belirleyin ve katılacaklara duyurun.
2- Sorunun yanlış konması
Toplantıdan olumlu sonuç alabilmeniz için tartışılan sorunun tam
olarak ne olduğunu belirlemeniz ve bunu somut, sınırları belirli,
tartışılabilir ve sonuç alınabilir biçimde ifade etmeniz gerekir.
3- Bireylere ilişkin sorunları
toplantıya getirmek.
Bir kişiyle bire bir yüz yüze gelmemek uğruna onun sorununu toplantıya getirmeye kalkışmayın. Böyle bir
durumda tüm grubun saygısını ve desteğini yitirebilirsiniz.
Bir kişi bir kuralı çiğniyorsa doğrudan o kişiyle konuşun. Kuralı
çiğnemeyenlerin boşuna zamanını almamış, çiğneyenleri de arkadaşlarının önünde
aşağılamamış olursunuz.
4- Toplantıya uygun olmayan kişilerin
katılması.
Eğer bir sorunu çözmek istiyorsanız bu amaçla düzenlediğiniz
toplantıya katılacakları statülerine göre değil, sorunla ilgilerine ve
uzmanlıklarına göre seçin.
5- Suçu birine yıkmak
Suçu birilerine yıkarak aradan sıyrılmak yerine sorunu çözmeye
çalışın.
Diğer
taraftan , eğer toplantıyı yöneten kişiler görevlerinin önemini kavrayamamış
olurlarsa, nüfuzlarını “gerekli şekilde” kullanmakta yetersiz kalırlar.
TOPLANTI
YÖNETİCİSİ ŞUNLARI YAPMALIDIR;
1-
Gündemi yakalamak ve ilerlemeleri bir sonuca bağlamak için
rehberlik etmelidir. Böylece toplantıya katılanlar sinirlenmez ve
toplantının zaman kaybı olduğunu düşünmezler.
2-
Değişik bakış açılarını desteklemek Böylece katılımcılar
fikirlerini ortaya koyma fırsatı bulmuş olurlar; kendilerini dışlanmış hissetmez
ve gücenmezler.
3-
Tartışmaları kontrol etmek Böylece tüm görüşlerin dikkate alınabilmesi için zaman
kalır . Katılımcıların sayısı arttıkça, toplantıyı yönetmek ve
kontrol etmek de güçleşir.
4-
Toplantıya katılacakların sayısı ve kim olduklarının belirlenmesi
Bir toplantının etkililiği, toplantıya katılanların sayısı ile
yakından ilişkilidir. En yaratıcı ve sorun çözücü kararların beş, yedi, dokuz
gibi tek sayılı ve küçük gruplarda verildiğine ilişkin pek çok araştırma
bulgusu vardır. En yüksek etkililiğin beş kişilik gruplarda görüldüğü tespit edilmiştir. Kimlerin
toplantıya çağrılacağını ve onlardan
neler isteneceğini kararlaştırırken yapılacak işin niteliği ve katılacakların
sayısını dikkate alın.
5-
Toplantıyı uygun bir şekilde sonlandırmak Toplantının
sonunda ne elde edildiği ve kişilerin hangi görevleri üstlenecekleri netleşmiş
olmalı.
6-
Kayıt tutmak Alınan kararları kaya da geçmek ,bir daha ki toplantıda ortaya
çıkabilecek olası yanlış anlamaları ve bahaneleri ortadan kaldırır.
İnsanların bir çok toplantının zaman ve çaba
kaybı olduğu sonucuna varmaları, genellikle o toplantılardaki yetersiz yönetim
ve katılım fırsatı eksikliğinden kaynaklanır.
GÜNDEM METNİ NEDEN ÖNEMLİDİR?
Gündem metni, toplantıya katılan
herkesi belirli bir rotada tutacak bir pusula görevi yapan ,bir çalışma programıdır.
Böyle bir metni hazırlamanın amacı ,en önemsiz konunun en fazla zamanı almasını
engellemektir.
İdeal bir “gündem metni” şunları
içerir:
1-
Toplantının amacı, tarihi,
zamanı ve yeri.
2-
Katılımcıların adı.
3-
Tartışılacak konu başlıkları.
4-
Sorun ya da anlaşmazlık yaratan
konular.
5-
Diğer işler.
6-
Bir sonraki toplantının tarihi.
TOPLANTININ YAPILACAĞI YER VE YERLEŞİM NASIL
OLMALI?
Yeterli ısı, ışık, hava bulunmalı,
kahve-çay-su servisi yapılabilmeli, katılımcılar rahatsız edilmemeli ve
herkesin oturacağı sayıda iskemle olmalıdır. En önemli ve genellikle en çok
unutulan iki şey şunlardır.
1-
Toplantıda herkes herkesi
görecek şekilde oturmalı.
2-
Toplantıyı yöneten kişinin
konumu mutlaka, herkesle göz teması kurabilmesini sağlayacak bir konumda
olmalıdır.
BAŞARILI BİR TOPLANTININ YARARLARI
1-
Katılanlar daha geniş bilgi
sahibi olurlar.
2-
İnsanlar, görüşlerini ortaya
koyacak ortamı bulurlar.
3-
Herkes diğerinin görüşlerini
inceleme ve değerlendirme fırsatı bulur.
4-
Bir anlaşma sağlanır.
5-
Kararlara varılır.
6-
İnsanlar alınan kararları kabul
etmeye daha eğilimli olurlar. Çünkü onların alınması aşamasında kendileri de
rol üstlenmişlerdir.
7-
Bir an önce harekete geçilir.
8-
İşlerin üstesinden gelinir.
TOPLANTI SIRASINDAKİ KURALLAR
1-Toplantıya
vaktinde başlayın, katılanları bu konuda uyarın. Eğer geç gelenleri beklerseniz
zamanında gelenlere haksızlık yaptığınız düşünülebilir. Geç gelenlerin
beklenerek ödüllendirildiği, zamanında gelenlerin cezalandırıldığı gibi bir
izlenim oluşturmaktan kaçının.
2-Uygunsa
ayakta yapın. Bu yöntem toplantıyı hızlandırır ve çabuk sonuçlandırır.
3-Toplantıda
konuşmaları dikkatle dinleyin. Konuşmaları not ederek dinlediğinizi belli edin.
Bu davranışınız karşınızdaki kişiye sizi dikkate alıyorum izlenimi verir.
4-Toplantının
akışını sağlayın, yan konulara sapılmasına izin vermeyin. Toplantıları
aksatacak kesintileri önleyin. Toplantıda başka konular ortaya atan kişilere
nezaketle engel olun. Kaba davranmaktan kaçının. Çünkü herkes mağdur olanı
tutar ve ona destek verir.
5-Toplantıya
katılan herkesi tartışmaya sokun. İçe dönük kişileri konuşturun. Çok konuşan
sık-sık söz alan kişileri de sınırlayın. Kişilere gerektiği kadar söz hakkı
verin.
6-Toplantının
genel amacını her an göz önünde bulundurun. Kendi fikrinizi en sona saklayın.
Önce toplantıya katılanların görüş ve önerilerini alın, değerlendirmenizi
yapın.
7-Toplantılara
daima size destek olacak kişilerle katılın. İstediğiniz doğrultuda karar almak
için sizi destekleyen ve sizin fikrinde olanlara öncelikle söz verin. Bu
takdirde çekimser olanlar da sizin tarafınıza geçecek, karşı olanlar ise açıkça
karşı çıkmaktan çekinecektir.
8-Toplantıda
katılanları daima dinamik ve enerjik tutun. Bunu zaman-zaman konuşmanızdaki ses
tonlarıyla, konuyu değiştirerek, ara vererek veya bir fıkra anlatarak sağlayın.
9-Toplantıya
katılanları azarlamayın ve utandırmayın. Onları yalnız kaybetmekle kalmaz,
karşınıza almış olursunuz. Duyguların önemsenmediği toplantılar kırıcı olur.
Toplantılar insanların eşya gibi görülmediği onların ihtiyaçlarına yer
verildiğinde başarılı olur.
10-Toplantıda
her zaman ‘hayır’ demek istediğinizde çekinmeden ‘hayır’ deyin ki, ‘evet’
deyince karşınızdaki size inansın.
11-Alınan
kararların tüm ilgililere duyurulmasını sağlayın.
12-Alınan
kararların uygulanmasını sağlayın. Ama önce kendiniz, kendi kararlarınıza uyun
ve uygulamada örnek olun.
13-Uygulamayı
zaman-zaman takip ve kontrol edin. Uygulamada aksaklık ya da eksiklik varsa,
konuyu tekrar toplantıya ( gündeme ) getirin. Ve düzeltici önlemler aldıktan
sonra tekrar-tekrar uygulayın ve uygulatın.
YÖNETİMDE ETKİLİ VE VERİMLİ EMİR VERME TEKNİKLERİ
1.
Emir makul ve mümkün olmalıdır: Kişiye kapasitesinin üstünde ( bilgi, beceri ve yeteneğinin
üstünde ) yapamayacağı bir emir vermek de doğru değildir. Hatta reaksiyon da
yaratır.
Verilen emrin yerine getirilmemiş olması,
yöneticinin otoritesini ve disiplinini sarsar. Onun için astlardan daima imkan
dahilinde olanı istemek ve beklemek başlıca prensiplerdendir.
2.
Emir tam olmalıdır: Emir, emir alanın zihninde ne yapılması gerektiği hususunda herhangi
bir soru bırakmamalıdır.
3.
Emir hizmetle ilgili olmalıdır: Hizmet dışı özel emirler de verilmemelidir. Özel emir, amirin
otoritesini zayıflatır, resmi mesafeyi kaldırır ve resmi işleri aksatır.
4.
Emir özendirici olmalıdır: Astlar emri isteyerek, seve seve yerine getirmelidir. Bu da amir
tarafından, emrin sebepleri izah edilerek, emrin amacı belirtilerek ve astlar
ikna edilerek sağlanır.
Ayrıca emir verme esnasında, memurun fikri ve
görüşü de alınabilir. Böylece memurun gayreti teşvik edilmiş olur.
5.
Amirler emir verirken kademe
atlamamalı veya verdikleri emirden onları da haberdar etmelidir.
6.
Amir emir verirken gerekli
kaynakları da sağlamak zorundadır. Aksi halde verilen emir uygulanamaz ve bundan
memur sorumlu tutulamaz.
7.
Amir verdiği emirlere önce
kendisi uymalıdır: Amir, hiçbir zaman ‘yaptığımı
değil dediğimi yap’ durumuna düşmemelidir.
8.
Emir verirken astların
psikolojik yönü dikkate alınmalıdır.
9.
Verilen emirler
unutulmamalıdır.
10. Verilen emirler her zaman izlenmeli ve kontrol edilmeli: İzlenmeyen ve kontrol edilmeyen emir üç gün sonra gevşemeye, bir
hafta sonra da kendiliğinden uygulanmamaya başlayabilir.
11. Emirlerin sonucu istenmelidir:
İzlenmeyen veya sonucu istenmeyen bir emir, uygulanıp uygulanmadığı bilinmeyen
bir emirdir. Oysa emirler daima uygulanmak için verilir. Ama emir takip
edilmezse ve sonucu istenmezse uygulanmayabilir.
BİR KİŞİNİN
YAPABİLECEĞİ BİR İŞ İÇİN ASLA İKİ KİŞİ GÖNDERMEYİN.
HEDEFLENMİŞ YAŞANTI İÇİN
1.
Ne istediğini bilmem gerekir.
2.
Ne yapabileceğimi bilmem
gerekir. Ne abartın, ne küçümseyin. Yeteneklerinizi tespit edin.
3.
İstek ve yeteneği gerçeğe
uydurmak gerekir.
4.
Erişmek istediğim şeye erişmede
nelerden vazgeçmem gerektiğine karar vermem gerekir.
Bir insan
kendine olan güvenini yitirmişse, başkaları tarafından kolayca
yönlendirilebilir.
Hayatta ne
istediğinizi gerçekten biliyor musunuz?
a. Bunu gerçekten istiyor muyum?
b. Yoksa başkalarının hoşuna gitsin diye mi istiyorum?
YÖNETİMDE ZAMAN TUZAKLARI
“VAKTİNİZİ
LÜZÜMSUZ İŞLERLE VE SÖZLERLE NE ÇALIN NE DE ÇALDIRIN... ZAMAN SERMAYEDİR. ONU
İSRAF EDİP HEBA ETMEYELİM. F.G.
1.
Ziyaretçiler ( Misafirler )
yöneticilerin en büyük zaman tuzağıdır.
2.
Gereksiz toplantılar.
3.
Karasızlık.
4.
Plansızlık. Hedefleri saptamak ve onlara ulaşmak, zamanı
verimli kullanmada önemli bir yer tutar. Eğer ne yapmanız gerektiğini
bilmiyorsanız, işe nereden başlayacağınızı da bilemezsiniz. Nelerin önemli
olduğunu, nelerin yapılması gerektiğini bilirseniz, olayların sizi
yönlendirmesini engeller ve siz olaylara yön verirsiniz.
Hedef saptamak çok
yararlıdır. Hedeflerinizi bilmeniz zaman kaybetmenizi önler. Hedeflerinizi
verimli bir biçimde saptamak için şunları yapmalısınız;
1-
Ulaşmak istediğiniz hedef
üzerinde kafa yorun.
2-
Düşüncelerinizi başka biriyle
tartışın.
3-
Yapmaya karar verdiğiniz
şeyleri kağıda dökün.
5.
Yönetimde zamansızlığın en
büyük nedenlerden biri de yetki tekelciliği yani merkeziyetçiliktir. (Başkaları
tarafından yapılması gereken ya da başkasının yapabileceği işleri yapmak.)
Astlarına yetki devretmeyen bir yöneticinin elbette zamanı olmaz, yönetimde
rutin işler içinde boğulur kalır. Ama astları da boş oturur ve zaman doldurur.
Bu nedenle yönetimde zaman kazanmanın ve zamanı en iyi kullanmanın bir yolu da
yetki devridir. Yetki devretmeyen bir yönetici ‘yönetmiyor’ demektir. Eğer
yetkilerinizi devretmezseniz;
1-
Zamanınız başkalarının yapacağı
işleri yapmakla geçecek.
2-
İnsanlar, bir güçlükle
karşılaştıklarında sizin o güçlüğü onların yerine çözeceğinizi kısa zamanda
öğreneceklerdir.
3-
Yapmanız gereken işleri yapamaz
hale geleceksiniz.
6.
Ast-üst ilişkilerindeki
aksaklıklar da bir çok zaman kabına yol açar. Toplantılarda yöneticiyle
görüşmek için gelen astların gelip uzun süre beklemesi önemli bir zaman
kabıdır. Oysa yöneticinin vakti kadar astarın vakti de önemlidir. İşlerin
sürekli ve düzenli yürütülmesinden astlar sorumludur.
Çok çalışmak hiçbir zaman verimli olmak değildir. Yapılan
araştırmalar 8 saatin üstünde çalışıldığında verimin hızla düştüğünü
kanıtlamıştır.
Etkili bir planlamayla çalışılan her saat,
uygulamada kişiye üç ya da dört saat kazandırır ve daha iyi sonuçlar sağlar.
“ Zamanının ve enerjinin çoğunu
sonuç üretebileceğin alana yatır. Üretken olmayan işler için boş zamanlarını
kullan.”
YÖNETİMDE ZAMANI İYİ
KULLANMA KURALLARI
1.
Planlama yapın.
2.
Günlük yapılacak işler listesi
oluşturun. Liste hazırlamak organize olmanın kilit eylemidir. Listeler,
önceliklerinizi yansıtmalı ve yapmaya niyetlendiğiniz işlerin ayrıntılarını
içermelidir. Yapılacak işleri oturup yazmak onları yarı yarıya yapmış olmak
demektir.
3.
Sizin yapmanız gerekmeyen
işleri başkalarına verin. Bunu yaparken de, istediğiniz sonucu alabilmek için,
işi verdiğiniz kişilere günü gününe sorumluluk yükleyin.
4.
Sekreter çalıştırın. ( Sizi
arayanlara muhatap olarak zaman kaybınızın bir bölümünü önleyebileceksiniz. )
5.
Maiyetinizde çalışanlara
sizinle görüşmeleri için belli bir saat tanıyın ve önceden planlayarak bütün
sorunların bu süre içinde ele alınmasını sağlayın.
6.
Kendi büronuz yerine
toplantıları başkalarının odalarında yapın. Böylece veda edip çıkmak kolay
olur.
7.
Toplantıları ancak gerektiği
zaman yapın ve gerekli insanları alın.
8.
Günlük zorunlu işleri yaptıktan
sonra kendinize zaman ayırın.
9.
Olağan üstü baskıların
üstesinden gelebilmek için işe ara verin.
10. Okumak, bireysel gelişiminizi sağlamak, yani beceriler kazanmak ve
kişisel ilişkiler kurmak için kendinize zaman ayırın.
SORUN ÇÖZME
Sorunu belirledikten sonra, kendinize şu soruları sorun;
1.
Sorunu çözmek için acilen
harekete geçmem mi gerekiyor, yoksa onu inceleyecek zamanım var mı?
2.
Başkalarına da danışmama gerek
var mı?
3.
Sorun hakkında daha fazla
bilgiye ihtiyacım var mı?
Bir sorunu çözmek zor iş sanılır;
oysa sorunun temelindeki nedeni ya da sorunun nasıl oluştuğunu biliyorsanız, iş
son derece kolaydır.
SORUN
ÇÖZME ADIMLARI
1- SORUNU TANIMLAMA: İyi tanımlanmış bir sorun, yarı yarıya çözülmüş bir sorundur. Bir
sorunun varlığını, belirtilerini görerek anlarsınız. Ama bu belirtiler sorunun
kendisi değildir. Her sorunun temelinde nedenler vardır. Bununu en güzel örneği
‘sivrisineği öldürmek yerine, bataklığı kurutmak’ özdeyişidir. Sivrisinek
sadece sorunun belirtisidir. Belirtiyi gidermek sorunu çözmeye yetmez.
Sorunun köküne inmenin en iyi
yollarından biri ‘neden’ sorusunu sormaktır.
İlk aşamada, soruna yol
açan muhtemel nedenler üzerinde düşünün. Başkalarına kulak
verirken bir yandan da
elde ettiğiniz verileri inceleyin.
2- BİLGİ TOPLAMA: Sorun çözmede en önemli adım, gerekli bilgileri toplamaktır. Zira
bir sorunu anlamadan asla çözemezsiniz.
Bilgi toplarken dedikodulardan çok gerçekleri araştırın. İnsanlar
size sorunları anlatırken, içinde bulundukları duygusal durumlarını saptayın.
Örnekleri inceleyin, daha önce benzer sorunlarla karşılaştınız mı? Çözümünüz ne
oldu? Ancak, her sorunu bir önceki gibi çözmeye çalışmayın. Sadece dikkate
alın. Hatta diğer yöneticiler aynı sorunları nasıl çözmüşler, araştırın ve
onlardan yararlanın.
3- MANTIKLI VARSAYIMLAR YAPMA: Sorunla ilgili tüm bilgileri derlediğinizde mantıklı varsayımlar
yaparak sorunu çöze bilirsiniz.
4-
ÇÖZÜM SEÇENEKLERİ
GELİŞTİRME: Verilen kararın sağlıklı olabilmesi
için olabildiği kadar çok seçenek geliştirmek gerekir. Bir sorunun bir tek
çözüm yolu
yoktur, bir çok alternatifi vardır. Yapacağınız şey bunları ortaya
çıkarmaktır. Önemli olan, içinden en uygun olan çözüm yolunu seçmektir.
Başka insanların
görüşlerini ve önerilerini toplayıp bunların arasında seçim yapmak, size kendi
başınıza hiçbir zaman bulamayacağınız yeni fikirlerden ve seçeneklerden oluşan
geniş bir birikim desteği sağlar.
Sorunlar karşısında, alternatifler olmadığında en
uygun karar verme yöntemi hiç karar vermemektir. Yani sorunu ve çözüm yolunu (
kararı ) ertelemektedir.
5-
HER ÇÖZÜM YOLUNU TAHLİL
ETME: Bu aşamada, geliştirilen her çözüm
yolunun ( seçeneğin ) yapılabilirliğini tahlil etmek, her çözümün
sakıncalarını ve yararlarını analiz etmek gerekir. Çünkü her çözümün bir
maliyeti vardır. Her bir şey bedava değildir. Zaman ve çaba bile bir bedeldir.
Sorunun çözüm seçeneklerini değerlendirirken
mümkün olduğu kadar çok etkeni dikkate almak ve en iyi çözüm seçeneğini bulmak
zorundasınız. Bunun için sorununuzun;
a)
Kısıtlayıcı faktörleri
nelerdir.
Giderler--- ne kadar
ödeyebilirim?
Elde etme—ne zaman satın alabilirim? Getirebilirim?
Zaman--- ne kadar vaktim var?
b)
seçeneklerin artıları eksileri
nelerdir?
c)
İhtimaller nelerdir?
Tahmininize göre ; Büyük
bir olasılıkla mı işe yarar,
Belki mi işe yarar,
Elverişsiz mi?
d) Ne olur ne olmaz son kez gözden geçirin.
6.
BİR ÇÖZÜM YOLU SEÇME: Seçtiğiniz
çözümün sorunu giderici ve önleyici olup olmadığına dikkat etmelisiniz.
7.
SEÇİLEN ÇÖZÜMÜ UYGULAYIN: En iyi
çözüm bile eğer kağıt üzerinde kalıyor ve uygulanmıyorsa hiç değeri yoktur. Çözümün gerçekleşmesi için
uygulama gerekir.
Bu amaçla uygulama süresi ve yöntemi saptanmalı , sorululuklar
dağıtılmalı: kim, neyi, nasıl ve ne zaman yapacak açıkça ortaya konmalıdır.
8.
İZLEME VE DEĞERLENDİRME: Uygulamaya
konan her şey izlenmeli ve değerlendirilmeli, gerekirse düzeltici önlemler
alınmalı ve yeniden uygulamaya konulmalıdır.
SONUÇ: Yönetim, problemsiz olmaz, yönetici problemsiz kalmaz.
Yöneticinin varlığının nedeni problem çözmek ve karar vermektir. Ama iyi
yöneticiler, daha problem doğmadan ve kriz oluşmadan önlem alırlar. Böylece
sorunları kolay atlatırlar ve sorun çözmede başarılı olurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder