Bu yaklaşımın içinde yer alan sosyologlar genel olarak toplumsal düzen ile ilgilenirler. İşlevselciliğin kökleri, klasik sosyolojide Comte ve Durkheim’ın temsil ettiği pozitivist geleneğe dayanır. Bu açıdan yorumlayıcı ve eleştirel sosyoloji geleneklerine dayanan diğer sosyolojik yaklaşımlardan, özellikle de Marksizmden belirgin şekilde ayrılır. Örneğin işlevselci yaklaşımın en belirgin özelliklerinden biri Marksizmin aksine çatışmayı değil, birliği ve uyumu vurgulayan bir yaklaşım olmasıdır. Nitekim İşlevselcilik, toplumu bir konsensüs olarak, yani düşünce, fikir, duygu ve inançların ortak olarak paylaşıldığı, genel bir görüş birliğine sahip bir bütün olarak görür. Toplumda çatışmanın ya da ayrılıkların değil, işbirliğinin, uyumun ve dengenin hakim olduğunu ileri sürer. Bunun nedeni bireylerin toplumun ortak değer ve normlarını içselleştirerek toplumsallaşmalarıdır. Bu toplumsallaşma, bir değer konsensüsü yaratır ve böylece bireyler toplumdaki norm ve değerlere yönelik olarak ortak bir görüş birliğine sahip olurlar. Bu görüş nedeniyle işlevselcilik bir konsensüs teorisi olarak adlandırılmaktadır. Bu yaklaşıma göre toplumda çatışmalar olsa da bunlar olmaması gereken geçici durumlardır. Bu yaklaşımın temel kavramları arasında uyum, denge, sistem, işlev, işlevsel gereklilikler, karşılıklı bağımlılık, dayanışma ve bütünleşme sayılabilir.
Sosyolojide işlevselci yaklaşımın ilk temsilcileri Comte, Spencer ve Durkheim olarak kabul edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder